The Father bu yıl muhtemelen En İyi Film ve En İyi Erkek Oyuncu Oscar ödüllerinin en güçlü adaylarından birisi. Çocuklarının birisini bir kazada kaybetmiş bir baba… İleri derece bunama sorunu yaşıyor. Kendi içinde yaşatmaya çalıştığı anılarına, geçmişine tutunmaya çalışıyor. Zaman algısı, mekân algısı neredeyse tamamen kaybolmuş… Diğer çocuğu bir süre onun bakımını üstlense de sonunda onu bakımevine yatırmaktan başka bir yol bulamıyor kendisine…
Filmin konusu değil bence etkileyici olan; yapımın sinematik dili… Karakterle bizi bütünleştirmedeki başarısı… Üçüncü şahısları aradan çıkararak karakter gibi hissetmemizi sağlayabilmesi… Her şeyin yolunda olduğunu düşündüğümüz anda aslında hiçbir şeyin yolunda olmadığını bir anda yüzümüze çarpması… Karakterin çaresizliğini bize de yaşatması… Neler yaşandığını tam olarak anlayamadan sadece olanlara anlam vermeye çalışmamız ama sonra bunun bir işe yaramadığını kabullenmemiz; aynen karakter gibi… Muhteşem bir oyunculuk, muhteşem bir kurgu…
Orijinal Adı: The Father
Tür: Drama
Yönetmen: Florian Zeller
Ülke: İngiltere, Fransa
Türkiye Gösterim Tarihi: 16 Nisan 2021
Oyuncular: Anthony Hopkins, Olivia Colman, Mark Gatiss, Olivia Williams, Imogen Poots
Süre: 1 saat 37 dakika
Yaşlanmak… Bunamak… Yalnızlık…
Karakterimiz Anthony, birkaç kez bakıma ihtiyacı olmadığını söylüyor. Yaşına göre sağlıklı görünümüne bakarak belki ben de öyle olmasını ummuştum. Ancak zamanla şunu anlıyoruz. O her ne kadar direnmeye çalışsa da etrafında gördüğünü düşündüğü gerçekliğe sıkı sıkı yapışmaya uğraşsa da bazen yaşadığı şaşkınlığı gizlemek için çaba gösterse de tüm bunların artık bir anlamı yok.
Hastalığı gün geçtikçe daha da ağırlaşıyor. Günler, haftalar, aylar birbirine giriyor; anılarını zihninde tekrar tekrar yaşarken bunların gerçek olduğunu düşünüyor. Muhtemelen kızının yüzünü ve karakterini bakıcılarına transfer ediyor; sabah vakitlerinde olduğunu düşünürken birden akşam olduğunu fark ediyor. İsimleri unutmaya başlıyor. Zaten filmin sonunda da ilk kez kim olduğunu unutuyor…
Film boyunca onun bir inkâr politikası izlediğini görmüştük. Bakıma muhtaç olduğu inkâr ediyor. Anılarla şimdiki zamanı tamamen birbirine girdiği için gerçekliği karıştırıyor ama sorun yaşamadığını söylüyor. Anlam veremediği konuşmalar karşısında sessiz kalmayı tercih ediyor.
Yani savaşmaya çalışıyor. Pes etmiyor; duyduklarına, yaşadıklarına bir anlam vermeye gayret ediyor. Ancak filmin sonunda içimizi parça parça eden o sahnede ilk kez onu ağlarken görüyoruz.
Bu onun tamamen yıkıldığı an. Artık savaşamıyor. O an kendisini tamamen savunmasız ve bitik durumda hissediyor. Bunamak değil onu ağlatan; belki bunadığının farkında değil zaten; onu ağlatan yalnız olduğunu kimsesiz kaldığını kabullenmesi… Onun bu yalnızlığı kare kare döşenmişti zaten film sahnelerine ama o bunu kabullenmiyordu…
The Father film anlatımının tamamını 25. Kare Youtube kanalından seyredebilirsiniz.