Steven Spielberg imzalı Azınlık Raporu -Minority Report bir süredir bahsetmeyi planladığım bir filmdi ve nihayet ona sıra geldi. Yapım bence Tom Cruise’un en iyi filmlerinden birisi. Filmi yıllar önce ilk kez seyrettiğimde beni çok etkilemişti. Yapım öncelikle son ana kadar durmayan bir aksiyona sahip. Senaryosu çok sağlam. En azından birkaç kere ters köşe yapıyor seyircileri… Heyecan ve merak duygusu filmin son saniyelerine kadar bitmiyor. Son anda bile ne olacağını merak ettirebiliyor bizlere. Film 2002 yılında yayınlamış. O yıllardan geleceği yani 2050’li yılları resmediyor. Bu yönüyle ayrıca çok sağlam bir bilimkurgu yapımı. Geleceğin dünyasını seyrettiriyor bizlere yönetmen. Zaten Steven Spielberg filmlerinin ne kadar sıra dışı ve iz bırakan yapımlar olduğunu söylememe gerek bulunmuyor.
Orijinal Adı: Minority Report
Tür: Aksiyon, suç, gizem, bilim-kurgu
Yönetmen: Steven Spielberg
Yapım Yılı ve Yeri: 2002, Amerika
Türkiye Gösterim Tarihi: 27 Eylül 2002
IMDB puanı: 7,6
Oyuncular: Tom Cruise, Colin Farrell, Samantha Morton, Steve Harris
Süre: 2 saat 25 dakika
Peki, ne anlatıyor bu Azınlık Raporu?
Film 2054 yılında geçiyor. Tam altı yıldır aktif olarak çalışan ve adına Suç Öncesi adı verilen bir sistem bulunuyor. Bu sistemin genel mantığı cinayetleri işlenmeden önce tespit etmesi. Henüz onay aşamasında olsa bile sistemin başarısı herkesin dilindedir. Suç Öncesi sistemi sayesinde tam altı yıldır bir tane bile cinayet işlenmemiştir. Cinayet teşebbüsleri önceden biliniyor ve cinayetleri işleyecek kişiler yakalanıyor. Tom Cruise bu sistemin içerisinde çalışan üst düzeyde bir polis bir şef. Sistemin yılmaz savunucusu. Yaptığı işin doğruluğuna %100 emin ve sisteme toz kondurmuyor. Ancak bir gün hiç kimsenin tahmin edemeyeceği bir şey oluyor. Sistemin en büyük savunucusu bu polis görüntülerde bu kez kendisini görüyor.
Yazının bundan sonrası spoiler içeriyor.
Omelas’taki Çocuk
Azınlık Raporu’nun işlediği felsefe şüphesiz ki adalet anlayışı bağlamında 19. yüzyılın bile gerisinde kalan toplumlar tarafından anlaşılamayacak kadar derin.
Tam altı yıldır tek bir cinayet bile işlenmeyen şehirde herkes memnun bu sistemden. Ama aynanın diğer yüzünü hiç kimse görmek istemiyor. Henüz cinayet işlemeden suçlanan ve yakalanıp derdest edilen kişilere Omelas’taki çocuk muamelesi yapılıyor. Seslerini kimse duymuyor.
John sistemin doğruluğundan o kadar emin ki onu mükemmel olarak niteliyor. Adalet bakanlığından gelen müfettiş en başta onu sinir ediyor. Sistemin kusurunu arıyorum diyor müfettiş. Bu söz bile John’u çileden çıkarmaya yetiyor. Yıllardır tek bir cinayet bile işlenmemiş, sistem kusursuz; onu deşmenin ne anlamı var?
Ancak ortada bir paradoks bulunuyor. Müfettiş sistemin mantığına bir şüphe tohumu atıyor. Bu tohum zamanı geldiğinde John’ın zihninde yeşerecek ama şu an onu kimse anlayamıyor.

Kahinler
Kahinler gelecekte işlenecek suçları görüyorlar ve sistem insanları suç işlenmeden yakalıyor. Kahinler tam sekiz gün önceden görebiliyor işlenecek cinayetleri (Tutku ya da aşk cinayetleri önceden planlanmadığı için kahinler onları sadece dakikalar öncesinden görebiliyor).
Müfettiş şöyle söylüyor: “Sistem insanları cinayeti işlemeden önce yakalıyor. Yakaladığınız insanlar henüz masum… Suç işlemeyen kişileri yakalıyorsunuz… ”
Ama sistemin savunucusu John kahinlerin yanılmayacağı görüşünde ısrarcı… “Bir şeyin gerçekleşmesini önlemek onun gerçekleşeceği hakikatini değiştirmez…” Bu sahnedeki top eğer müfettiş tutmasaydı mutlaka yere düşecekti. Müfettişin onu yakalaması yani cinayetin işlenmeden önce önlenmesi topun yere düşeceği gerçeğini cinayetin işleneceği gerçeğini değiştirmiyor. Tabi bu John’ın tezi. O şu an bu tezi ölesiye savunuyor. Tamamen haklı olduğunu düşünüyor. Ta ki kahinlerin görüşünde kendisi çıkana kadar.

Her Şeyin Değiştiği An
Filmin başında yakalanan adamın çığlığını hiç kimse duymamıştı. Ben bişey yapmayacaktım diye haykırıyor ama onu kimse dinlemiyor bile.
John bir anda bu adamla aynı duruma düşüyor. Belki de altı yıldır ölesiye savunduğu sistem bir saniye içerisinde çöküyor aslında. Sistem ona hiç tanımadığı birisini öldüreceğini söylüyor. Aması, fakatı yok. Tam altı yıldır bunca insan işte bu yüzden içeriye atılmış ve katil muamelesi görmüş. Şimdi kendisi de aynı işlemlere tabi tutulmalıydı… Ama tam altı yıldır sistemi sorgulamadan savunan John bir anda olaylara diğer taraftan bakmaya başlayıveriyor. Bir şeyler yanlış olmalıydı… Yoksa mükemmel olduğunu düşündüğü bu sistem hatasız değil miydi? John aslında kaçmaya karar verdiği anda sistemin yanlış yaptığını kabullenmiş oluyor. Aksi durumda hiçbir sorgulama yapmadan kendisini Suç Öncesi biriminin adalet sistemine bırakmalıydı.

Geleceğin Değişmesi Paradoksu
Tam burada hepimizi en başta gıcık eden ama sonradan alkışladığımız müfettişin ne kadar haklı olduğu anlaşılıyor. İnsanlar burada aşağıya düşen bir top gibi değerlendirilemez. Seçim şansları ya da fırsatları yokmuş gibi hüküm verilemez. Kahinler tarafından ön görülen geleceği yaşamak zorunda değil hiçbir insan. Bir anda cinayet işlemekten ve o eylemi yapmaktan vazgeçebilirler.
Suç öncesi birimi insanların henüz işlemedikleri eylemi engelledikleri anda geleceği değiştirmiş oluyorlar. Değişen gelecekte masum bir insan içeriye tıkılmış oluyor. Sadece cinayet işlemeyi düşündüğü için değişen gelecek paradoksuna göre masum birisi katil muamelesi görüyor. Müfettiş işte bunu görebilmişti. John en başlarda görülen iki gözü kör adam gibiydi aslında. Körler diyarında tek gözle kral oluvermişti. Onu körleştiren şey sistemin kendisiydi. Farklı düşünemiyordu. Farklı düşünen birisinin varlığı bile onu çileden çıkarabiliyordu.
Azınlık Raporu film incelemesinin tamamını 25. Kare Youtube kanalından seyredebilirsiniz.