The Hunger Games: The Ballad of Songbirds & Snakes- Açlık Oyunları Kuşların ve Yılanların Şarkısı, serinin (sonradan yazılan) aynı isimli ön kitabına dayanıyor ve serinin sonraki filmlerinde faşist bir diktatör olarak seyrettiğimiz Coriolanus Snow’un orijin hikayesini aktarıyor. Açlık Oyunları Kuşların ve Yılanların Şarkısı, kronolojik olarak Katniss’in hikâyesinin başlangıcından tam 64 yıl önceye gidiyor.
Filmin başındaki kısa girişi hariç tutarsak Açlık Oyunları’nın 10. yılındayız. Coriolanus Snow, oyunlarda 12. Bölge’den Lucy Gray Baird’e akıl hocalığı yapmakla görevlendiriliyor. Bu neredeyse başarması imkansız bir görevdir; ama Snow’un kazanılacak bu ödüle ihtiyacı vardır ve görevini çok ciddiye alır. Ancak ikisi birbirlerine aşık olunca işler karışır.
Açlık Oyunları Kuşların ve Yılanların Şarkısı tipik bir aşk hikayesi değil; bunu özelikle finalde daha iyi anlıyorsunuz. Coriolanus ve Lucy Gray’in romantizmi, açlık oyunlarının acımasızlığı ile birleşince ortaya serinin hayranlarının ilgisini çekebilecek bir film çıkmış.
Açlık Oyunları Kuşların ve Yılanların Şarkısı genel olarak nasıldı, diye sorarsanız, öncelikle serinin en zayıf filmlerinden birisiydi. Beklediğimin çok ötesinde durağan geçen film pek çok yerde beni ciddi anlamda sıktı. Soluksuz izlenebilecek, heyecan dozu yüksek bir film değil. Coriolanus’un hırslarını iyi aktardığını söyleyebilirim. Yazar sanki bu romanda bizlere geleceğin diktatörünü sevmek için neden sunmuş gibi… Bunu başarmış mı? Evet, net olarak başarmış…
Yazının bundan sonrası spoiler içeriyor.
Kötüler de sever
Bu film bana göre Snow’un hikayesi dışında söylendiği gibi seriye öyle çok derin katkılar yapmıyor. Snow’un 12. bölgeden Lucy’e beslediği aşk ve sonradan gördüğü ihanet gerçekten harika ve adım adım işlenmiş. Ondaki liderlik potansiyelinin keşfedilmesi, onun kaderini şekillendirecek ahlakî seçimlere zorlanması vs. gerçekten güzeldi. Başarısı nedeniyle akranları tarafından kıskanılması, üstleri tarafından bir süre için de olsa şüpheyle karşılanması… Tabii Snow’un Lucy’e olan aşkı ve Capitol’e ya da sisteme bağlılığı arasında kalması; bir taraftan güç arzulaması diğer taraftan her şeyi kaybetme korkusu da güzel bir detaydı.
Tüm bunlar Snow’un orijin hikayesine derinlik katmayı başarmış.
Bunlar dışında serinin genel hikayesine yönelik ufak tefek yeni detaylar öğreniyoruz; ama ben bunların hiçbirisine şaşırdım. Fakir halkın insan olup olmadığının irdelenmesi, açlık oyunlarının zaten bildiğimiz mantığının tekrar anlatılması gibi eklemeler önceki filmlerin çok ötesine geçemedi.
Bu filmde ilk kez gördüğümüz uygulamanın yani bir yarışmacıya bir akıl hocası verilmesinin aslında Snow ve Lucy yakınlaşmasını sağlamak dışında çok da bir işlevi yoktu ki zaten bu uygulamayı sonraları görmüyoruz.
Filmin oyuncu performansları ve hikaye kısmı güzeldi; ama akıcılık o kadar geri plana atılmış ki… Filmi izlerken yer yer uyumamak için direndim. Açlık Oyunları serisinde aksiyona ve gerilime o kadar alıştık ki bu son film bu konuda bekleneni veremedi.
Filmin en az Snow kadar ilgi çeken karakteri elbette karizmatik Lucy’di. Bu şarkıcı kuş, şarkılarıyla ve tavırlarıyla Snow dahil olmak üzere hemen herkesin kalbini fethetti.
Hayal kırıklığı ve acı
Snow’un ailesi zor günler geçiriyordu ve onun üniversiteye gidebilmesi için bu oyunlardan gelecek paraya ihtiyacı vardı. Bu onun bir anlamda hırslı ve gururlu tarafını gösterdi. Snow en başlarda Lucy’i pek önemsemedi, ama ilişkileri derinleştikçe kendi bağlantılarını ve yeteneklerini kullandı onun arenadan sağ çıkması için kullandı.
Snow’un Lucy’e olan aşkından şüphe duymadık ve bu noktada haklı çıktık; ama Lucy Snow’a her zaman ihtiyatlı yaklaşmayı tercih etti. Onun elbette bir müttefik olarak gördü, bundan bir soru işareti yok; ancak yine de son ana kadar her zaman bir şekilde mesafesini koruduğunu hissettirdi.
Açlık Oyunları Kuşların ve Yılanların Şarkısı incelemesinin tamamına 25. Kare Youtube kanalı üzerinden ulaşabilirsiniz.