The Fare, D.C. Hamilton tarafından yönetilen 2018 yapımı psikolojik gizem filmi. Hikayemizin kahramanı bir tür zamansal döngüye hapsolmuş bir taksi şoförü. Harris adındaki bu şoför Penny isimli bir kadın yolcuyu aracına alıyor. Onu gideceği yere bırakmadan önce kadın gizemli bir şekilde kayboluyor. Harris, sayacı sıfırladığında her şey yeniden başlıyor.
The Fare gizem sevenlerin merakla izleyebileceği bir yapım; ancak beklentileriniz yüksek tutmanızı önermiyorum.
Yazının bundan sonrası spoiler içeriyor.
The Fare Final Anlatımı
Harris ve Penny arasında yaşananlar aslında göründüğünden daha karmaşık. Penny’nin gerçek adı Persephone. Persephone yani Penny, Zeus’un izniyle Ölüm Tanrısı Hades ile evlendirilmiş Zeus’un kızı.
Filmin hikayesine göre Penny her yıl yeraltı dünyasının dışına bir geziye çıkmaktadır. “Dünyaya” (yaşayanların diyarına) gitmesinin birçok yolu olmasına rağmen kendi evine ya da dünyasına geri dönmesinin tek bir yolu vardır: Harris’le (ya da ondan önceki taksicilerle) yaptığı yolculuk. Harris’in taksi kullandığı bu karanlık yer yani hiçliğin ortası yeraltı dünyasına giden bir yol… Penny, yılda bir kez taksiyi kendi dünyasına geçmek için kullanıyor.
Harris bir “ferryman” yani bir feribotçu. Ölen ruhları taksisine alarak diğer tarafa iletiyor. Ona bu görevi (laneti de diyebiliriz) Ölüm Tanrısı vermiş. Ölüm Tanrısı, onu bu görevle lanetlemiş. Telsizde ona görevler veren ses Ölüm Tanrısı’na ait.
Bu lanetlenme olayında aslında Harris’in doğrudan bir hatası yoktu. Penny, her yıl bir kez yaşayanların dünyasına gider, oradan sorunsuz şekilde dönerdi (Harris’ten önce elbette bu görevi yapan başka bir “taksici” ya da “taksiciler” vardı, biz onu- onları görmedik). Ancak Penny bir dönüş öncesinde yaşayanlar diyarında Harris adındaki bir taksi şoförüyle tanıştı ve ona aşık oldu. Harris, Penny’nin yeraltı dünyasına dönme zamanının hemen öncesinde onunla kısa ömürlü bir ilişkiye başlar. Zaman geldiğinde Penny, Harris’e hiçbir şey açıklamadan ayrılır ve Harris yalnızca boş evini bulur.
Harris bu sıkıntı, üzüntü ve stress’le taksisiyle kaza yapar ve ölür. Bu aslında onun lanetinin başlangıç zamanıydı. Diğer tarafa geçtiği anda eşinin aşık olduğu bu kişiyi Ölüm Tanrısı (yani aldatılmış koca), “ferryman” olarak lanetler.
Taksideki suyu gerçekten de Penny hazırlamıştı. Bu sayede Harris’in arafını katlanılabilir kılmak istedi. Penny, onun kendisi yüzünden lanetlendiğini düşünüyordu ve Harris’in acı çekmesine çok üzülüyordu. Hiçbir şeyi hatırlamasına gerek kalmaması için kendince böyle bir yol buldu.
Harris suyu içtiği anda kendisinin hem Penny’i hem de diğer yolcuları taşıdığı anıları siliniyordu. Böylece “bir yıl” onun için bir an gibi gelmeye başladı. Bu aslında Penny’nin ona bir armağanıydı. Burada dikkat edilmesi gereken nokta Harris’in Penny kaybolduktan sonra yolcu taşımaya devam ediyor oluşu. Olay şu:
Yaşayanların diyarından gelen Penny’i taksisine alıyor. 20 dakika süren yolculuk sonunda Penny kayboluyor (Harris zaten Penny’i almadan önce suyu içmiş oluyor). Penny’den sonra Harris, tam bir yıl boyunca yolcu taşımaya devam ediyor; ama her seferinde su içtiğinden ötürü hafızası resetleniyor. Her yolcu onun için ilk oluyor. Ta ki 1 yıl sonraya kadar. Bir yıl sonraki yolcu tekrar Penny.
Bu yaşananların Harris tarafından bir döngü sanılmasının nedeni bu su. Aslında döngü falan yok. Harris bir yıl “taksici” olarak çalışıyor, sayısız yolcu taşıyor. Ama her seferinde su içtiğinden ötürü onları unutuyor.
Peki, finalde ne yaşanıyor? Finalde Harris, yaptığı bu işin asilliğini kabulleniyor. Sonsuza kadar sevdiği kadınla 20 dakika geçirebilecek olmasının aslında bir armağan olduğunu kavrıyor. Yani anının tadını çıkarmaya başlıyor. Her bir yolcuyla konuşarak eğlenmeye ve güzel zaman geçirmeye odaklanıyor. Her bir an, kendisini; sevdiği kadınla geçireceği 20 dakikasına yaklaştırıyor.