Sinema Sayfam

Frankenstayn (1931): Tanrı’ya Meydan Okuyan Adam

frankenstein 1931 inceleme

Frankenstein (1931), Mary Shelley tarafından Frankenstein or the Modern Prometheus ismiyle 1818 yılında yayınlanan hikayenin beyaz perdede hayat bulmuş hali… Aslında ilk Frankenstein filmi 1910’da Edison film stüdyosu tarafından yapılan yayınlanmıştı ve sadece 20 dakikaydı. Bu süre o günün şartları göz önüne alındığında oldukça uzundu.

Frankenstein (1931), aslında filmde de açıkça söylendiği üzere insanın Tanrı’ya bir meydan okuması… Dr. Frankenstein, çeşitli insanların uzuvlarını kullanarak oluşturduğu ve daha sonra yıldırımların gücünü kullanarak hayat verdiği bu “canavar” kımıldandığı an “Şimdi Tanrı gibi hissetmek nasıl biliyorum” diye haykırıyor.

Ancak her meydan okumanın bir sonucu olacaktır ve Dr. Frankenstein’la birlikte pek çok kişi ağır bedeller ödemek zorunda kalıyor.

Frankenstein (1931), aradan 91 yıl geçmesine rağmen bugün bile açıp izleyebileceğiz kadar sürükleyici ve etkileyici bir yapım. Film sona erdiğinde acaba şöyle olsaydı ya da o değil de diğeri seçilseydi nasıl bir sonuç meydana gelirdi, yaratık gerçekten kötü mü yoksa kötü onun “yaratıcıları mı” gibi pek çok soru sormaya başlıyorsunuz.

Aslında aksiliklerin üst üste gelmesi ve bu meydan okumanın hüsranla sonuçlanması yapımcıların “Tanrı’nın” tarafında olduğunu gösteriyor. Ayrıca Dr. Frankenstein bir canlıya kusurlu da olsa hayat verirken aslında yine Tanrı’nın verdiği imkanları kullanıyor. Şimşeklerden elde edilen enerjiyi kullanan doktor bir bakıma Tanrı’nın yardımıyla ona meydan okuyor. Ayrıca onun “dehası” da aslında Tanrı’nın armağanı çünkü o yaratığın sahibi nasıl Dr. Frankenstein ise, Dr. Frankenstein’ın yaratıcısı da Tanrı. Bu bir tür paradoks… Sanki Tanrı önce Dr. Frankenstein’a kendisine “meydan okuması” için gerekli şartları oluşturuyor, sonra da al gör bakalım diyor.

Ancak sonuç ne olursa olsun insanın Tanrı olma özentisi bir gerçek. Okuldaki müdürden, iş yerindeki patrona kadar; oradan kendi ailesine karşı zorbalık yapan insanlara ve hatta ülkelerin yönetimleri bir şekilde ellerine geçirmiş Hitler veya Saddam gibi nice “diktatörlere” kadar pek çok insan(-cık) kendi çapında tanrı olma heveslisi… Sanırım insanın doğası bu ve hiç değişmiyor. Bu nedenle “Güç yozlaştırır, mutlak güç mutlak yozlaştırır…” denmiş (İngiliz-Fransız melezi siyaset bilimci ve filozof Lord Acton). Dr. Frankenstein bu “güdüsünü” dehası sayesinde çok daha ileri götürebiliyor.

İzlenesi bir film. Vaktiniz varsa bir göz atın derim. 90 yıl önce çevrilmiş bir filmi bugün bile seyrediyor olabilmek ya da filmin kendisini seyrettirebilmesi çok heyecan verici.

Exit mobile version