Netflix orijinli dram, gizem ve gerilim filmi olan The Wonder’ı (2022) seyrettim. Filmde 1862 yılında The Irish Midlands’da yaşayan ve uzun süredir yemek yemeden hayatta kaldığı söylenen on bir yaşındaki kızın hikayesi anlatılıyor. İngiliz hemşire Lib, bu kızı gözlemlemek ve aylarca hiçbir şey yemeden nasıl hayatta kaldığına dair bir rapor yazmak üzere kızın yaşadığı köye çağırılıyor.
İzlenimlerim (spoiler yok)
Öncelikle oyunculuklar tek kelimeyle muhteşem. Zaten iki oyuncu ön plana çıkıyor. Birisi İngiliz hemşire rolündeki İngiliz aktris Florence Pugh, diğeri yemek yemeyen kızı canlandıran Kila Lord Cassidy. Hangisi daha harikaydı bir karar vermek zor. Küçük kızın bazı sahnelerinde oyunculuğuna hayran kaldım diyebilirim. Bu arada filmde Raised by Wolves dizisinde Sue’yu canlandıran İrlandalı oyuncu Niamh Algar da rol alıyor.
Oyunculukları bir tarafa bırakırsak ben geriye kalan kısmı çok beğenmedim. Filmin neredeyse iki saati bulan uzun süresini doldurabilecek bir içeriği ve senaryosu yok. Senaryo kötü değil, kısa bir süre içerisinde tahmin edilebilir bir çizgiye gelse de sonuçta pek çok izleyici için ilgi çekici olabilir; ancak bu senaryoya bu süre çok fazla. Bir diğer nokta gizem çözüldükten sonra bile ortada bazı soru işaretlerinin kalması. Bu bende bir hoşnutsuzluk oluşturdu diyebilirim.
Oldukça dindar oldukları anlaşılan bir aile ve doğrudan aileyle birlikte zaman geçirmeye başlayan bir hemşire üzerinden kurgulanmış senaryo her ne kadar doyurucu olsa da çok yavaş işlenen bir kurgunun kurbanı olmuş. Filmi sıkılmadan izlemek bana göre zor. Bir de bunun üzerine tatmin edici olmayan bir final gelince film benim için 6/10 (bu da en fazla) puana kadar düştü.
Daha sürükleyici, daha etkili ve daha izlenesi gerelim ve gizem filmleri olduğu bir gerçek. The Wonder’ı 25. Kare takipçilerine önermiyorum.
Birkaç detay (spoiler içeriyor)
Hemşire Lib’ın kızı kurtarmak için verdiği mücadele bir harika. Zaten filmin en vurucu 2 yönünden birisi bu. Diğeri de kızın ailesinden etkilenerek “abisini” ateşten kurtarmak için verdiği bu müdacele. Neredeyse ölecek; ama öyle bir inanmış ki ölüm bile ona geri adım attıramıyor.
Minik kızın kendisini Lib’e açtığı sahnede Lib’in o metaforları hızlıca kavrayarak sonuca ulaşması çok iyiydi. Bu onun ne kadar zeki olduğunu gösteriyor. Ancak finalden çok hoşnut kalmadım.
Yangın bir kere çok şaibeli. Kimsenin olmadığı bir anda ev yanıyor, kız kayboluyor ve baş şüpheli durumundaki Lib sorguya bile alınmıyor (Gazete haberi buna gerek olmadığı yönünde karar alındığını yazıyor). Kızın cesedi ortada yok. Apartman değil ki bu sonuçta bir ev. Yangın söndükten sonra bile cesetten geriye kalanlar, kemikler örneğin nasıl bulunamaz. Bulunamayınca soru işaretleri büyür. Ancak bunlar bir çırpıda yok sayılıyor.
Bir diğer soru işareti gazeteci Will’in kızı nasıl ve ne şekilde kaçırabildiği. O köye ulaşmak için önce bir at arabası yolculuğu, sonra da trenle yolculuk gerekiyor ve muhtemelen günler sürüyor. Will bu durumda hiç şüphe çekmeden şehirden nasıl çıkardı? Anna zaten gazetelere çıkan meşhur birisi. Civardaki herkes onu tanıyor, ziyarete geliyor. Görünmeden oradan kaçırılması ciddi bir sorundu.
Bir diğer nokta şu: Anna’nın kaçırılışı ve finalde Lib’in ona kavuşması arasına en iyi olasılıklar 3-4 gün olmalı, hatta çok daha fazla. Çünkü Lib hemen köyü terk edemiyor, orada en az birkaç gün geçiriyor, sonra yolculuk zaten birkaç gün sürüyor. Bu ikisinin kavuşması en az 3-4 gün sürmüş olmalı. Soru şu: Anna bu sürede yemek yemedi mi? Yemiş olmalı çünkü iyileşmiş, rengi düzelmiş, ayaklanmış… Ancak finaldeki yemek sahnesinde sanki yemeğe ilk kez dokunuyor gibiydi. Artık alışmış olmalı. O sahnede Anna’da görülen tedirginlik onun sanki ilk kez yemek yediği anı gösteriyor gibiydi. Hayır, o en az 3-4 gündür yemek yiyor zaten ve “yeni bir kız” oldu. O sahneyi beğenemedim.
Ve final… İçeri- dışarı, içeri- dışarı… Burada kuşun içeride mi yoksa dışarıda mı olacağına Anna’nın karar verdiği ana atıf yapılmış. Hikaye bu yapay mekanda başladı ve döne dolaşa yine burada bitti. Üstelik hikaye anlatıcısı Kitty hem hikayede hem de finalde sahnede bize bakıyor ve bizimle konuşuyor. Bu durumda soru şu: Hikaye bu mekanda mı geçiyordu yani içeride miydi yoksa dışarıda mı? Örneğin ev ya da otel kılıklı yer de mi bu mekandaydı? Peki Kitty? Bir taraftan bizle konuşan diğer taraftan hikayenin içinde olan Kitty hikayenin içerisinde mi dışarında mıydı? Buna seyirci karar verecek.