İnsanlar kaça ayrılır bilinmez; çünkü bu nereden ve nasıl baktığınıza göre değişir. Film insanların ikiye ayrıldığını söylüyor: Av ve avcılar… Bankaların icraya gitmeden önce borçlulardan para tahsilatı için paslaştığı şirkette çalışanlar kendilerini avcı olarak görüyor. Avlarını korkutarak ya da onlardanmış gibi davranarak, onların zaaflarının üzerine giderek, onlar üzerinde psikolojik baskı kurarak borç tahsili yapmaya çalışıyorlar. Acımak diye bir kavram yok kitaplarında; çünkü ya telefonla arayan olacaklardır ya da kendileri aranacaktır…
Tunç Şahin’in yazıp yönettiği İnsanlar İkiye Ayrılır (2020) temelde üç kişinin arasında geçiyor. Bankanın kendilerine pasladığı borçları tahsil eden bir şirkette çalışan Duygu (Burcu Biricik) ve Bahardır (Aras Aydın)… Bu ikisi aynı şirkette çalışıyor olsalar da işin doğası gereği birbirlerinin rakibidirler. Pınar Deniz’in karakteri Ceren’se bunların eline düşmüş bir av… Ceren borçlarını çeviremeyecek durumda ve bir çıkış yolu arıyor. Ceren, sonuç olarak iki avcının eline düşer. İkili, alacakları primi düşünerek, çeşitli oyunlar ve kurgularla Ceren’in üzerine gitmeye başlarlar. Ancak Ceren ve Bahadır arasındaki beklenmeyen yakınlaşma her şeyi altüst edecektir.
İnsanlar İkiye Ayrılır hem kurgusu hem de oyunculuklarıyla beğenerek izlediğim bir film. Türk sineması bence böyle güzel senaryolarla hem bizlere hem de kendisine nefes aldırıyor. Güzel ve izlenesi bir film yapmak için devasa bütçelere, özel efektlere, kocaman stüdyolara gerek olmadığını gösteren bir film.
Film bana göre birkaç eksiğini üzerinden atabilseydi yani fazlalıklarını tıraş edebilseydi çok daha güzel bir sonuç alınabilirdi. Ancak her şeye rağmen hem oyuncuları hem de yapımcıları tebrik ediyorum. Benim gibi gizemseverler finalde ne yaşanacağını muhtemelen filmin ortalarında anlayacaktır; ancak ne olursa olsun yerli sinema sektörüne açılım getiren böylesi filmleri çok seviyorum.
Filmi izleyenler için spoiler içeren birkaç noktaya değinerek yazıyı sonlandırayım.
Yazının bundan sonrası spoiler içeriyor.
Aptala anlatır gibi
25. Kare Youtube kanalını takip edenler piyasadaki pek çok kaliteli gizem filminin çözümlerini detaylıca anlattığımı bilirler. Bu yazacaklarımı bu tarzı çok seven birisi olarak ifade ediyorum.
Şimdi filmin konusu ve kurgusu son derece güzel. Özellikle eksik parçaların flashback-lerle doğru bir şekilde ve tam yerinde verilmesi yönetmenin başarısı… Buradaki titizlik gözümden kaçmadı.
Ancak filmin çözümünün aptala anlatır gibi verilmesi beni en çok üzen nokta oldu. Böyle filmlerin izleyicisi de zaten seçkin bir kitledir. Onlara her şeyi uzun uzun vermek zorunda değilsiniz. Bu aralar MasterChef izlediğim için oradan bir örnek vereyim. Sanırım 2 yıl öncenin şampiyonu olan Serhat elemelerde Mehmet Şef’ten fırça yemişti. Neydi hatası… Şöyle cümleler kurmak: “Bildiğiniz gibi iyi bir mührün en büyük düşmanı nemdir.” “Bu denge doğru sağlanırsa iyi bir işlev görüyor…” Mehmet Şef ona “Biz öğrenci değiliz, bize yemek tarifi verme, ne yapacağını anlat…” diye çıkışmıştı.
Şimdi filme gelirsek gizemseverler, beyin yakıcı filmlerin bağımlıları hem her şeyi çözmek isterler hem de her şeyi görmek istemezler. Yani Bahadır, Ceren ve Duygu’nun birlikte çalıştığının ortaya çıkması daha vurucu ve şok edici bir sahneyle anlatılmalıydı. Filmin kapanışında örneğin Ceren elinde çekle bu ikisinin yanına doğru giderdi ve film biterdi. Bu durumda biz hem her şeyi çözmüş olurdu ama her şeyi görmezdik. Anlatabiliyor muyum? Böyle yapıldığı zaman senaristin bizi aptal yerine koyduğunu düşünüyorum. “Siz anlamazsınız, ben en iyisi her şeyi detaylarıyla anlatayım size…” Böyle söylemiş oluyor yönetmen. Sanırım yönetmenlerde ya filmin sonu anlaşılmazsa telaşı olabiliyor; ama bence gereksiz bir telaş. Sen oraya detayları ekle ama onun orada olduğunu her izleyici göremesin. Yorum yapmalarına izin ver. Her şeyi anlatınca bize alan bırakmıyorsun ve bizi hem boğuyor hem de sıkıyorsun.
Sadece bir örnek verdim. Daha fazla detaylar da söyleyebilirim.
En başta şirket müdürü Eray’ın Duygu’ya fırça attığı sahne çok amatörceydi. Orada yerli dizi havasındaydı. Hayır… Orada gergin bir bekleyiş bir bakışma birkaç cümle yeterdi. Biz gerisini Müge oraya girdiği zaman yavaş yavaş çözmeliydik. Aptala anlatır gibi Duygu’nun kötü bir şey yaptığının falan anlatılmasına gerek yoktu. Bu zaten anlaşılıyor.
Bunun dışında finalde parkta gördüğümüz konuşmada (Duygu, Ceren ve Bahadır konuşması) Ceren’in “Sizi şikayet edeceğim, sizi işten attıracağım” gibi çıkışmaları çok yapmacık kalmış. Buna gerek yoktu.
Müziklerin yetersizliği ve hatta yokluğu ( var mıydı?) filmin bir diğer eksisiydi. Final çözümü verilirken çok edici müzikler bekledim açıkçası… Hele o en sondaki Müge ve Duygu konuşmasında alttan gelecek Testere tarzında bir müzik… Filmi alır başka bir boyuta götürürdü. Orada Duygu’nun kayıt endişesiyle susması anlaşılır; ancak zekice cümleler kurmasını ve her cümlesini görüntülerin yalanlamasını çok isterdim.
Daha fazla uzatmadan toparlarsak filmin yapımcılarını ve oyuncularını tebrik ediyorum. Fazlalıkları üzerinden atabilseydi gerçekten güzel ve kıvamında bir sürpriz son- gizem filmi olabilirmiş.