Geçmişle bağlantı kurabilmek ister miydiniz? Örneğin 10 yıl önceki kendinizle ya da çoktan vefat etmiş anne ya da babanızla? İnanılmaz olurdu… Eğer 10 yıl önceki kendinizle konuşma şansı bulsaydınız ona ne söylerdiniz?
Dün seyrettiğim bir film Frequency– Frekans (2000) işte bu hayali gerçekleştiriyor. Gizemli bir radyo sinyali ya da frekansı sayesinde kurulan geçmiş ve gelecek bağlantısını konu alınıyor. 1999’da yaşayan John Sullivan, 1969’daki babasıyla konuşmaya başlıyor.
Tabii bu konuşma gerçekleştiği anda soracağımız önemli sorular var. Eğer geçmişte herhangi bir şey değişirse bunun geleceğe yansıması nasıl olur? Kelebek etkisiyle gelecek mi değişir yoksa zamansal kırılmalar sonucu yeni evrenler mi oluşur?
Film bunlara net cevaplar veriyor. Aslında senaryo o kadar temiz ve o kadar net ilerliyor ki film sona erdiğinde aklınızda hiçbir soru işareti kalmıyor.
Bu filmin ayrıcalığı nedir diye sorarsanız bence tüm bu bilimkurgu olayları içerisinde bizlere aile sıcaklığını aktarabilmesi… Duygulandırabilmesi… Aksiyon sosu katılmış, ruhsuz bir bilimkurgu izlemiyorsunuz. Kapanış sahnesinde bile duygulara dokunmayı başarmışlar…
Bu arada unutmadan 25. Kare üzerinde incelemesini yaptığım İspanyol filmi Fırtına Anı’nı (2018) da öneriyorum. Aynı mantıkta yani geçmişte yapılan değişimlerin geleceğe ve şimdiki zamana etkileri üzerinden ilerleyen bir film; ancak resmen beyinleri yakıyor ve görünenin çok ötesinde gizemler sunabiliyor.
Zaten bu Sinyal filmine yönelik tek eleştirim bu. Eleştirimi açmak için çok minik bir spoiler vermek zorundayım. Minik de olsa spoiler almak istemeyenler bundan sonraki bölümü okumayabilir. Ama zaten bu söyleyeceklerim bir süre sonra anlaşıldığı için ve bir gizem olarak kalmadığı için çok daha önemli olmadığını düşünüyorum.
Filmde paralel evrenler görmek isterdim. Neden mi? Çünkü üzerine basa basa 10 ya da 11 boyut olduğu söyleniyor, ayrıca paralel evrenlerden de bahsediliyor. Geçmişe müdahale edildiği zaman oluşan zamansal kırılmalar sonucunda her seferinde paralel evrenler oluşması daha mantıklı olurdu. Hepsi gösterilmek zorunda değil. Birkaç evren geçişi yeterli olurdu. Ancak film kelebek etkisine odaklanmış. Geçmiş değiştiğinde John’un bulunduğu evren değişime uğruyor. Eğer filmi böyle yapacak idiyseniz neden boyutlardan ve paralel evrenlerden bahsedip bizi ümitlendirdiniz?
Bu arada Elizabeth Mitchell’ı seyretmek benim için inanılmaz keyifliydi. Ben onu ilk kez Lost’ta tanıdım. Böyle ara ara gördükçe aklıma hep Lost dizisi geliyor.
Sonuç olarak karşımızda güzel, basit ve son derece eğlenceli bir film zamansal paradoks filmi var. Meraklılarına öneriyorum.