Bilindiği üzere 1982 yapımı orijinal film The Thing, Antartika’da bulunan bir araştırma tesisinde yaşananları anlatıyordu. Uzaylı bir yaşam formu insanları kopyalıyordu ve etrafa ölüm saçıyordu. 25. Kare Youtube kanalı üzerinden o filmin incelemesine buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.
Bu yazıda 1982 yapımı filmin öncesini anlatan 2011 yapımı aynı isimli filmdeyiz. Orijinal filmden tam 29 yıl sonra gelen bu filmde Norveçlilerin tesislerinde yaşananları seyrediyoruz. Uzay gemisinin nasıl bulunduğu, yaratığın insanların başına nasıl bela olduğu bu filmde detaylıca anlatılıyor.
Henüz seyretmeyenler için şu notu düşeyim. Gayet güzel bir film. Özellikle bilimkurgu sevenler filmi sıkılmadan seyredecektir. İlk filmin kalitesinde olmasını zaten beklemiyordum; ancak beklediğimden daha iyi çıktı diyebilirim.
Ben bu yazıda 2011 yapımında yeni ne var, sorusunun cevabını aramak istiyorum. Uzaylıların insanları kopyaladığını biliyoruz örneğin. Bunun dışında onlar hakkında yeni ne öğreniyoruz? Yeni filmin senaryosu 29 yıl önceki senaryonun üzerine ne eklemiş?
Yazının bundan sonrası spoiler içeriyor.
Yeni Film 1982 Yapımının Üzerine Ne Ekliyor?
Benim ilk dikkatimi çeken nokta bu kopyalama işinin detaylandırılması oldu. 1982 yapımı filmi incelerken aklıma gelen sorulardan bir tanesi parçaların insanı nasıl ele geçirdiği konusuydu örneğin ve o filmde bu sorunun cevabı yoktu. 2011 yapımı filmde bu nokta detaylandırılmış. Parçalar insana yapıştıktan sonra yavaş yavaş onu eritmeye başlıyor ve bu sırada onun içine girerek insan bedenini dönüştürüyor.
Diğer taraftan pek çok sahnede insan bedenindeki bir uzaylının diğer insanlara nasıl saldırdığını da gördük. 1982 yapımı filmde bunlar çok net sahnelerle gösterilmiyordu.
Toparlarsak bu yeni filmde uzaylıların insanları nasıl dönüştürdüğü konusu görsel olarak detaylandırılmış.
Diğer bir nokta şu: Kate yerde bulduğu metal diş kaplamaları üzerinden şu sonuca ulaşıyor: Yaratık metalleri kopyalayamıyor. Bu bir ölçüydü ve film boyunca bu ölçü insanları hiç yanılmadı. Finalde zaten Kate bu sayede hayatta kalabiliyor. Carter son ana kadar daha doğrusu uzay gemisine girene kadar insandı. Geminin içerisinde uzaylı bizim görmediğimiz bir anda onu ele geçirmiş. Uzay gemisinden dışarıya çıkan Carter’ın daha önce sol kulağında gördüğümüz küpesi artık yoktu. Kate onu buradan iyi yakaladı. Bunu başaramasaydı Kate’e veda edecektik.
Bu arada finalde Kate araca binerek uzaklaşsa da onun da öldüğünü söyleyebiliriz. Araç olayı daha önce konuşulmuştu. Antartika’da aracın ulaşabileceği mesafede bir yer yok. Diğer taraftan Kate bir şekilde hayatta kalsaydı birilerine yaşananları anlatırdı. Finalde tesislere gelen adam hiçbir şey bilmiyordu. Demek ki Kate de başaramamış. Sonuç bu.
Bu filmde uzay gemisinin detaylarını gördük. Hatta içi tasarımı bile bize gösterildi. Bunlar güzeldi.
Uzaylıların kökeni ve medeniyetleri hakkında öğrendiğimiz yeni hiçbir şey yoktu. Uzay gemisinin uzun zaman önce oraya düştüğü, sonra da içindeki bir canlının uzay gemisinden çıkarak dışarıda donduğunu biliyoruz. Hepsi bu. Bunları zaten 1982 yapımında da duymuştuk.
Evet, yeni filmin önceki senaryonun üzerine eklediği detaylar bunlardı. Aslında görüldüğü üzere yeni çok fazla bir nokta yok. Bu filmin en güzel tarafı 1982 yapımında darmadağın olmuş halini gördüğümüz tesislerde neler yaşandığını aktarması. İki kafalı uzaylının nasıl yandığı, kapıdaki balta detayı, buz küvetinin ve uzay gemisinin oradaki boşluğun anlamı gibi pek çok noktada film bizi aydınlatıyor. Bu detayları adeta bir dejavu izler gibi seyretmek son derece eğlenceliydi.
Başta söylediğim gibi film güzel bir bilimkurgu. Seyretmediyseniz izlemekte benim gibi geç kalmayın.
 adlı filmdeyiz. Norveçlilerin araştırma tesislerinde neler yaşanmıştı?){kind=link}