Netflix’te yayınlanan yeni mini dizi en uzun isimlerden birisine sahip: The Woman in the House Across the Street from the Girl in the Window- Penceredeki Kızdan, Sokağın Karşısındaki Evdeki Kadın (2022). Ben açıkçası çok fazla bir beklentiye girmeden seyretmeye başlamıştım; ancak dizinin başarılı kurgusu ve eğlenceli yönleri beni kendisine bağlamayı başardı.
Orijinal Adı: The Woman in the House Across the Street from the Girl in the Window
Yapımcılar: Hugh Davidson, Larry Dorf, Rachel Ramras
Ülke: Amerika
Türkiye Gösterim Tarihi: 28 Ocak 2022
Oyuncular: Kristen Bell, Tom Riley, Mary Holland, Michael Ealy, Cameron Britton, Appy Pratt, Brenda Koo, Benjamin Levy Aguilar, Christina Anthony
Süre: 25 dk (ortalama)
IMDB: 6,4 – 25. Kare puanı: 7,0
Dizinin konusu
Bu dizide çocuğu 3 yıl önce ölmüş bir kadın var: Anna. Anna ilaç kullanıyor, alkol alıyor. Çocuğunun ölümün ona yaşattığı travmayı hâlâ tam olarak üzerinden atamamış. Zamanının çoğunu evinde geçiriyor. Pencereden dışarıyı seyrediyor. Penceredeki kişi o yani Anna. Karşı eve yakışıklı bir adam taşınıyor. Onun da karısı ölmüş. Küçük bir çocuğu var. Anna, bir gün yine her zaman yaptığı gibi karşı evi gözetlerken orada bir kadının ölümünü görüyor yani bir cinayete tanıklık ediyor. Ancak soru şu: Bunu gerçekten gördü mü yoksa hayal mi görüyordu?
Bu mini dizinin her ne kadar klasik bir konusu varmış gibi dursa da görünüşe pek aldanmayın. Finali seyredince tüm bölümleri en baştan bir daha düşünmek zorundasınız. Eğer bu tarz yapımları seviyorsanız gayet eğlenceli bu diziye bir şans verebilirsiniz.
Şimdi dizinin gizemlerinin çözümüne geçebiliriz. Yazının bundan sonrası spoiler içeriyor.
Finaldeki yaşlı kadın kimdi?
Hiç kimseydi. O kadın tamamen Anna’nın hayal gücüydü. Hadi oradan canım… Anna, kadının oturduğu yerde az önce onun elinde olan aynayı buluyor. Hayal olur mu hiç? Böyle düşünüyorsanız eğer Anna’nın bulduğu aynanın şimdi anlatacaklarımın yanında hiçbir önemi olmadığını göreceksiniz. Yaşlı kadın hakkında bahsedeceklerim bitmedi ama önce tamirci detayı ile başlayayım.
Tamirci Buell gerçek miydi?
Eminim ki çoğu izleyici tamircideki tuhaflığı fark etmiştir. Onu dizi boyunca defalarca aynı yerde posta kutusunu tamir etmeye çalışırken görüyoruz. Adam hep aynı yerde ve hep aynı şeyi yapmaya çalışıyor. Daha sonra bu adamın eline batan çiviyi fark etmemesi… Onu elinden sakince çıkarıp atması… Tüm bunlar dikkat çekici ve tuhaf bir durumlardı ama tamirci Carol’la muhatap olduğunda onun gerçekliğini sorgulamayı geçici olarak bir tarafa bırakmak zorunda kaldım. Ta ki adam olmayan rakunu bulana dek. Onun lambaya dönüştüreceğim, dediği rakun neydi? Bu rakun onun lambayı kırmış olabileceğini söylediği rakundu. Aslında bu lambayı kıran kişi Anna’ydı. Hiçbir zaman bir rakun olmadı…
Peki ya tamircinin Carol’la muhatap olduğu sahne… Aslında bu sahne ve çoğu sahne Anna’nın son derece gelişmiş hayal gücünden ibaret. Bu sahneye daha sonra tekrar değineceğim.
Dizinin güzelliği şurada: Aslında dizi bize daha başlar başlamaz finali bile anlatıyor ve çözümü veriyor. Ama bunu ancak finalde anlayabiliyoruz. Şöyle anlatayım:
Anna, yaşanmamış olayları nasıl hayal edebiliyor?
Anna daha birinci bölümün en başında fırından aldığı yemeği düşürürken saliseler içerisinde bazı görüntüler görüyor. Ben açıkçası bunları geçmiş yaşantısına ait anılar olarak düşünmüştüm ve çok önemsememiştim. Ama sonra bu görüntüyü kaydederek kare kare seyredince son bölüme kadar yaşanacakların hemen hepsinin orada olduğunu gördüm. Bu inanılmazdı. Anna’nın yağmurda bayılması… Evine dansçı Rex’in girişi… Onun resmi parçalaması… Finalde Neil’ın evine sürünerek girmesi… Hatta güya kocasının evlendiği kadını düğünde boğazlaması ve daha fazlası… Hepsi o görüntülerde var. Peki, bunlar yaşanmadan Anna bunları nasıl görebiliyor?
Cevap bize az sonra veriliyor: Anna yine pencerede ve yine dışarıyı seyrediyor ve diyor ki: “Kocam bana hayal gücümün çok çalıştığını ve çok içtiğimi söylerdi.” Söylediklerine dikkat. Karşımızda mont giymeyip üşümekten şikâyet eden, hatta İngiliz olmamasına rağmen bazen o aksanda konuşan birisi var.
Anna’nın hayal gücünün sınırlarını anlayabilmemiz için yine bölümün başında iki önemli örnek gösteriliyor. Birincisi yaşamayan çocuğunu okula bırakması… İkincisi 3 yıl önce ölen çocuğuyla yaşıyormuş gibi konuşması…
Anna’nın zaten var olan hayal gücü bir de terapistin yazdığı ilaçlarla birleşince ortaya halüsinasyonlar çıkıyor. Terapist ona o ilaçları alkolle karıştırmaması gerektiğini söylüyor. Anna’ysa tam olarak bunu yapıyor.
Anna’nın hayal gücü + ilaçların etkisi + hiç durmadan içtiği alkolün etkisi + sürekli okuduğu romanlar.
Anna’nın elinden düşürmediği, uyurken bile okuduğu bir roman var. Bu romanın içeriğini dedektif Lane’den duymuştuk. Romanda bir adam göl kıyısında bir eve taşınıyor ama bu sırada bir cinayet şahitlik ediyor. Hayatı kâbusa dönüyor. Aynen Anna’nın yaşadıkları gibi… Dedektif aslında Anna’nın masasına baktığı anda olayı çözüyor. Orada şarap, ilaç ve roman var. Bunların etkisi ve Anna’nın inanılmaz hayal gücüyle birleşince ortaya olmayan bir cinayet çıkıyor.
The Woman in the House Across the Street from the Girl in the Window incelemesinin tamamı 25. Kare Youtube kanalında.