Hiç uyuyup uyumadığınız noktasında tereddüt yaşadığınız oldu mu? Son derece gizemli ve karmaşık bir boyutta yani rüya boyutunda böyle bir durumu tecrübe etmek insanı çok şaşırtmayabilir; ancak ya bu durum uyanıkken yaşanıyorsa?
Come True; gerçekleşmek, gerçek olmak gibi anlamlara geliyor. Kanada yapımı bu filmde muhtemelen lise yıllarının sonunda bulunan 18 yaşındaki genç bir kızın yaşadıklarını seyrediyoruz. Sarah isimli bu kız uyuduğunda kabuslar görüyor. Bu durum onun psikolojisini olumsuz anlamda etkilerken uyuyarak para kazanabileceği bir ilana rastlıyor ve bu sayede bir tür deneysel çalışmaya katılıyor. Bir grup bilim insanı rüyalar üzerinde araştırmalar yapmaktadır.
Come True; baştan sona kadar analitik psikolojinin kurucusu olan İsviçreli Carl Gustav Jung’un öğretilerini temel alan bir film. Freud’un zaman zaman çalışmalarında bahsettiği ve bazen bilinç öncesi bazen de bilinç dışı olarak isimlendirdiği yapı üzerinde Jung çok detaylı araştırmalar yapmıştır. Filmin bölümlerinin adı olan gölge, persona, anima ve animus gibi kavramlar Jung’ın yaklaşımında kolektif yani ortak bilinç dışının içeriğini oluşturan arketip adı verilen ögelerdir.
Film bence teorik anlatımın pratiğe dökülmüş hali. Bu nedenle ağır psikolojik anlatımlardan hoşlanmayanlar filmi beğenmeyecektir. Bu tarz filmleri seviyorsanız bu yapımı seyretmenizi öneriyorum.
Yazının bundan sonrası spoiler içeriyor.
Orijinal Adı: Come True
Tür: Korku, bilim-kurgu, gizem
Yönetmen: Anthony Scott Burns
Ülke: Kanada
Gösterim Tarihi: 12 Mart 2021 (İngiltere)
Oyuncular: Julia Sarah Stone, Landon Liboiron, Carlee Ryski, Christopher Heatherington, Tedra Rogers
Süre: 01 saat 45 dakika
IMDB: 6,0 – 25. Kare puanı: 8,0
Çözüme Geçmeden Önce Birkaç Ön Bilgi
Detaylara girmeden önce şu noktayı net olarak tespit etmemiz gerekiyor ki zaten bundan sonraki okumalarım bu temel üzerine şekillenecek. Filmin tamamı baştan son ana kadar 20 yıldan beri komada bulunan Sarah’nın zihninde gerçekleşiyor. Pek çok sahnede onun yalnızken ve çevresinde hiç kimse yokken gösterilmesinin bir nedeni de işte bu.
İşte bu nedenle filmi izlerken sonuç olarak Sarah’nın zihninde olduğumuz için aslında onun gerçekte nasıl göründüğünü, tam olarak kaç yaşında olduğunu net olarak bilemiyoruz. O, sonuç olarak tam 20 yıldır koma durumunda ve film boyunca onu sürekli esnerken, yorgunken ve uykusuzken görme nedenimiz işte bu. O, muhtemelen gerçek uykuya hasret birisi. O biraz sonra anlatacağım üzere uyuduğu zamanlarda bile gerçek bir uykuya dalmıyor. Filmin tamamına hakim olan soluk, canlılıktan ve renklerden uzak çekim tekniklerinin ayrıca genel olarak havanın ya kapalı ya bulutlu ya da gece çekimi olarak verilmesinin nedeni de bu. Tüm bunlar filmde komada olan bir kişinin zihnine odaklanıldığını gösteren önemli detaylar…
Şimdi bunu tespit ettikten sonra filmin bölümlerinin anlatımlarına geçmek istiyorum. Detayları anlatırken zaten neden tüm filmin onun zihninde geçtiğini düşündüğümü de anlatmış olacağım.
Film dört bölümden oluşuyor. Bunlar sırasıyla persona, anima ve animus, gölge ve öz. Bunlara analitik psikolojide arketip adı veriliyor. Bunlar insanların ortak bilinç dışını oluşturan evrensel öğelerdir ve çok fazladır. Mesela karanlıktan veya yılandan korkma arketipi. Bunları hiç yaşamayan, bunlarla hiç karşılaşmayan bir insan bilinç dışı aktarımlar sayesinde bunlardan korkma eğilimi gösterir.
Ancak Jung’ın yaklaşımında 4 temel arketip bulunur. Film işte bu nedenle kendi içerisinde dört bölüme ayrılıyor ve her birisine bu temel arketiplerin adı verilmiş.
Şimdi önce bu bölümlerin analitik psikolojideki anlamlarını ve bunların filmle olan ilgilerini aktarmak istiyorum.
Bölüm 1: Persona
1966 yapımı Persona adlı filmi incelerken bu kavramdan bahsetmiştim. O videoda da bahsettiğim gibi persona bir anlamda sosyal maskedir. Bir konferans dinliyorsunuz. Persona kavramı sosyal koşullara uyum sağlamayı ifade eder. Bir yönden insanın dış dünyaya sunduğu yüzüdür.
Filme gelirsek, bu bölümde aslında bizler Sarah’nın personasını seyrediyoruz. Örneğin onu bir ergen olarak görüyoruz ve muhtemelen liseye gidiyor. Hâlbuki onun 20 yıldır komada olduğunu öğreniyoruz. Bu bir maske. O kendi yaşını ve dolayısıyla gerçek fiziksel görünümünü gizliyor. Onun adının gerçekten Sarah olduğunu bile kimse iddia edemez. Finaldeki mesajda dış dünyadan ona ulaşan bu notta isim geçmiyor. Bu nedenle onun adının da bir maske olduğunu varsayabiliriz.
Sarah’nın bilinçaltı onun komada olduğu gerçeğine karşı bir tür savunma mekanizması devreye sokmuş. Telefonu kaybetmesi onun dışsal teması reddi yani uykudan uyanmama isteği ile doğrudan ilgili… İşte bu gibi durumlar onun içsel bir savunma mekanizması geliştirdiğinin bir göstergesi.
Sarah’nın savunma mekanizmaları onun komada bulunduğu gerçeğini belki bastırarak, belki inkar ederek, belki yalıtarak bilinçaltına itmiş ve oradan çıkmasına yani bilincine ulaşmasına izin vermiyor. Bu durumda Sarah’nın bilinci savunma mekanizları sayesinde o farkında olmadan kendi kendine bir tür maskeleme uyguluyor. Böylece o kendi yaşını, kendi fiziksel görünümünü ve komada olduğu gerçeğini bilinçaltına hapsediyor ve personası bunları kendisinden bile saklıyor. Ona normal bir hayat sürdüğü izlenimini veriyor.
Filmin ikinci bölümüne geçmeden önce bir ara başlık olarak Zoe’ye değinmek istiyorum.
Zoe Aslında Kim?
O, Sarah’nın güvenli limanı. Güvenebileceği, sığınabileceği tek yer ya da tek kişi. Bilinci kendine bir tür totem meydana getirmiş. Burada yine rüya katmanlarını anlatan Inception’daki totemleri hatırlatın lütfen. Onun aynısı. Sarah, hiç kimseyle konuşmazken Zoe’den hiçbir şeyini saklamaz. Onun yanında güvende hisseder. Onlar içtenlikle konuşurken yanlarına bir öğrenci yaklaştığında konuşmayı birden keserler ve o iyice uzaklaşana kadar konuşmaya başlamazlar.
Zoe adeta onun totemidir. O varsa her şey yolundadır. Onun yanında huzur içerisinde uykuya dalar. Alaycı arkadaşları ona ucube diyerek Sarah’nın yanına bile yaklaşmazlar; ama Zoe ona en yalnız olduğu zamanda bile yaklaşır, kahve ister misin, diye sorar ve ona yalnız olmadığını, her şeyin yolunda olduğunu hissettirir. Sarah’nın yüzünde hafif bir tebessüm oluşturmayı başarır. Zoe uzaklaştığı anda onun tekrar endişeli ve düşünceli yüz ifadesine bürünmesi dikkat çekici (09:40). Zoe onun iyi olduğuna inanana kadar onu sorgulamayı kesmez. Ancak buna emin olursa kendini geriye çeker ve susar.
Sarah annesiyle bir kez bile yüzleşmezken, konuşmazken Zoe bırakın Sarah ile konuşmayı onun için endişe duymaktadır. Yani onu düşünmektedir. Zoe ortadan kaybolduğunda Sarah’nın nasıl telaşlandığını ve onu aradığını, kendini güvende hissetmediğini fark edebilirsiniz.
Bu arada Zoe de dahil olmak üzere herkes onun rüyasından yer verdiği kişiler olduğundan ötürü hepsinin Sarah’nın için ayrı ayrı anlamları var. Bunlara yeri geldikçe değinmeyi düşünüyorum… Zoe konusunda değinebileceğim başka detaylar da var ama bu kadarı yeterli diye düşünüyorum. Şu an bölümlerin ve anlamlarını konuşuyoruz.
Filmin diğer bölümlerinde onun personasına yönelik başka detaylar da görüyoruz; ancak ben hepsini anlatmak yerine ikinci bölüme geçmek istiyorum.
Bölüm 2: Anima ve Animus
Bu iki kavram insanların yaşamında aşk ve ilişkiler konusunda belirleyicidir. Erkek ve kadınlar zihinlerinde kuşaktan kuşağa, nesilden nesile aktarılan bilinç dışı yönelimler, eğilimler sayesinde karşı cinse ait bir arketip oluştururlar. Animus bir kadının bilinç dışında oluşan, resmedilen, meydana gelen ve kendisini tamamlayan erkek ögesi; anima da bunun tam tersidir yani bir erkeğin bilinç dışında oluşan ve kendisini tamamlayan kadın ögesi.
Bir erkeğin bir kadına veya bir kadının bir erkeğe aşık olabilmesi onun karşı tarafın anima ya da animusuyla ne kadar uyumlu olduğu ile doğrudan ilgili bir durumdur.
Filme gelirsek Jeremy ve Sarah’nın ilk karşılaşmaları mükemmel bir şekilde görselleştirilmiş. Yönetmen sanki burada bize bir kitabı, bir makaleyi bir düşünceyi görsel bir anlatımla resmediyor gibi. İnanılmaz bir titizlikle hazırlanmış sahneler var.
Come True film incelemesinin tamamına 25. Kare Youtube kanalı üzerinden ulaşabilirsiniz.