22.5 C
İstanbul
KategorilerDramThe Game- Oyun (1997) Ne Kadar İyi?

The Game- Oyun (1997) Ne Kadar İyi?

The Game- Oyun (1997) aslında üç önemli ismi bir araya getiriyor. Seven (1995), Zodiac (2007) ve Gone Girl (2014) gibi filmlerin yönetmeni David Fincher ayrıca ünlü oyuncular Michael Douglas ve Sean Penn. Bu ünlü isimleri bir araya getiren filmin konusu özetle şöyle:

Nicholas Van Orton (Michael Douglas) son derece zengin bir yatırımcıdır. Eşinden ayrılmış, kendi rutinleri içerisinde yaşayan bu adamın hayatında eksik olan tek şey belki de heyecandır. Hayatındaki her şeyi kontrol eden bu adam yeri geldiğinde kendisiyle çalışan insanlara karşı acımasız kararlar alabilecek kadar otoriter birisidir. Kardeşi Conrad (Sean Penn) ona sıra dışı bir doğum günü hediyesi getirir. Her şeyi olan adama ne hediye edilir ki mantığı ile getirdiği bu hediye büyük çaplı oyunlar düzenleyen bir şirketin kartıdır. Conrad, Nicholas’tan şirketi aramasını ve onlarla bir görüşme yapmasını ister. Nicholas aslında pek hevesli değildir; ama şirketin kendi çalıştığı binada bir ofis açtığını görünce düzenledikleri oyunlar hakkında bilgi almak için oraya gider. Bu ziyaret hiç unutmayacağı olayların başlangıcı olacaktır.

The Game günümüzden tam 24 yıl önce çekilmiş bir film. Esaretin Bedeli (1994) veya The Godfather (1972) gibi bazı filmler vardır ki kaç yıl önce çekilirse çekilsin hiç eskimemiş gibi izlenebilir. Bazı sinema izleyicileri için The Game filmi bu kategoride değerlendirilebilir. Ancak benim için öyle değil maalesef.

Filmin mantığı çok güzel: Hayatın tamamını kapsayan bir oyun…

Neyin nereden geldiği belli olmayan, oyun ve gerçek hayatın ayırt edilemedi bir kurgu tasarlanması gibi bir konu gerçekten ilgi çekici. Bilindiği üzere Truman Show (1998) da buna benzer bir konuyu işliyor.

Ancak filmin sorunu inandırıcılık. Filmin bu noktada dikkatli izleyicileri ikna etmekte çok başarılı olduğunu düşünmüyorum. Doğum günü hediyesi gayet güzel ama hediyenin hazırlık kısmı yani mutfak kısmı çok büyük soru işaretleri barındırıyor ve dikkatli izleyicileri ikna edebilmekten uzak bir kurguya sahip.

The Game her şeye rağmen kötü bir film değil; ancak detaylı düşününce, sorular sormaya başlayınca senaryosunun yetersizliği ortaya çıkıyor.

Orijinal Adı: The Game
Tür: Aksiyon, gerilim, gizem
Yönetmen: David Fincher
Ülke: Amerika
Türkiye Gösterim Tarihi: 6 Şubat 1998
Oyuncular: Michael Douglas, Deborah Kara Unger, Sean Penn, James Rebhorn, Carroll Baker
Süre: 02 saat 09 dakika
IMDB: 7,8 – Kare Puanı: 6,8

Yazının bundan sonrası az da olsa spoiler içeriyor.

Az önce söylediğim gibi filmin en büyük sorunu inandırıcılık. Bu kadar kısa süre içerisinde bu kadar büyük ve detaylı hazırlıklar nasıl yapılabiliyor? Nicholas’ın evindeki o televizyon sahnesinin mantığı nedir? Oradaki adam daha önceden CNF adlı haber kanalının bültenini sunarken görülmüştü. Bu kadar kısa süre içerisinde adamı ayarlayarak hem de canlı yayında ona yayın yaptırmaları bana çok yapmacık geldi.

Nicholas’ın üzerine bir şeylerin döküldüğü bir sahnede ona bırakılan kadını gözden kaçırma, türünden not çok yapmacıktı. Onun gibi ciddi bir iş adamı böyle çocukça bir not sonrasında tanımadığı bir kadını hem de arka sokaklarda neden takip etsin? Meraktan diyebilirsiniz ama söylediğim gibi bunlar çok yapmacık kalıyor.

Hastane yerine gittikleri merkezde alarm sonrasında Nicholas’ın da kaçmaya başlaması, sonrasında adi bir suçlu gibi polisten hem de arka sokaklara doğru tanımadığı bir kadını takip ederek kaçması, bilmediği bir binaya girmesi, sonra kendisini o kadar yüksekten güya çöplerin üzerine bırakması, araçla suya uçtuğu sırada birden önceden bulduğu kapı kolunu hatırlayıp onu kullanması, hayatının net olarak tehlikede olması (Güya takside dalgıç varmış ama adam ya içerde sıkışıp boğulsaydı? Araç uçarken kafasını vurup sağlam darbeler alsaydı? Metrelerce aşağıya düşen araçtan su yüzüne çıkamadan boğulsaydı? Bunlar anlık meseleler ve tatmin edici olmaktan çok uzaklar…), final sahnesinde kendisini tam da beklenilen yerden aşağıya atması (Neden kendisini tam olarak hava yatağının üzerinden aşağıya attı? Hava yastığı büyüktü tamam ama Nicholas koskoca çatıda diğer taraflardan da atabilirdi kendisi… Ya da kırılan camlar, aşağı düşerken parçalanan alt kattaki pek çok malzeme vs. ona birkaç çizik dışında bir zarar vermedi. O kadar yüksekten kendisini aşağıya atan bir insanın yere düşmeden önce kalp krizi geçirip ölme riski bile var) gibi durumlar izleyiciyi aptal yerine koymaktan başka bir işe yaramıyor bence.

Daha pek çok şey yazılabilir. Ancak sonuç olarak 1997 yılı için orijinal bir film olsa da günümüzden bakıldığı zaman dikkatli izleyicileri, sorgulayıcı kişileri tatmin etmekten çok uzak bir yapım olduğunu söyleyebilirim.

Yazıyı filmin sanıyorum en güzel repliği ile bitireyim: “Her şeye sahip bir insana ne hediye edebilirsiniz?”

Son Eklenenler

En Popüler

Winnie the Pooh: Kan ve Bal İncelemesi ve Detaylar

0
2023 yapımı korku filmi Winnie-the-Pooh: Blood and Honey- Winnie the Pooh: Kan ve Bal Pooh, Bear ve Piglet adlı, yarı insan yarı hayvan iki...

No One Will Save You- Uzaylı İstilası Başladı

0
No One Will Save You, sonlara doğru duyulan birkaç cümle haricinde hiçbir konuşma geçmeyen ilginç bir bilimkurgu, gerilim ve fantastik film. Filmde yalnız yaşayan...

The Continental 1. Bölüm- John Wick Evreninin Öncesi

0
John Wick evreninden The Continental mini dizisi ilk bölümüyle ortalığı dağıtmaya başladı. Continental 1. bölüm, 1970'lerin New York'unda geçen hikayede yer alan temel karakterleri...

Suç ve Gizem: Agatha Christie’den Venedik’te Cinayet

0
Kenneth Branagh'ın canlandırdığı Dedektif Hercule Poirot, A Haunting in Venice- Venedik'te Cinayet adlı macerayla üçüncü kez karşımızda. Dedektifi daha önce Murder on the Orient...
spot_imgspot_img
0BeğenenlerBeğen
1,300TakipçilerTakip Et
0AboneAbone Ol

İlgili Makaleler

YORUM YAPABİLİRSİNİZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

spot_imgspot_img