Bu yazıda BluTV’de yayınlanan Yeşilçam dizisinin birinci bölümü üzerine konuşmak istiyorum. Dizi bilindiği üzere 1960’ların Türkiye’sinde geçiyor. İlk bölümden anladığım kadarıyla yapım 3 temel karakter etrafında örgülenecek.
Yazının bundan sonrası spoiler içeriyor.
Orijinal Adı: Yeşilçam
Tür: Drama, romantik, tarih
Ülke: Türkiye
Oyuncular: Çagatay Ulusoy, Afra Saraçoglu, Bora Akkas, Özgür Çevik, Selin Sekerci, Altan Erkekli
Süre: 50 dakika (ortalama)
Dizi Üç Karakter Üzerine Şekilleniyor
Çağatay Ulusoy’un karakteri olan Semih Ateş bir sinema şirketinin sahibi. Eski şirketi ortağına geçmiş. O yeni bir şirket kurmuş kendisine ve maddi sıkıntılar çekse de iyi bir hikaye bularak tekrar kendisini toparlamak istiyor.
İkinci karakter onun eski eşi Yeşilçam’ın gözde yıldızlarından Mine Cansu ki onu Selin Şekerci canlandırıyor. Anlaşıldığı kadarıyla her ne kadar boşansalar da birbirlerine olan hisleri sona ermemiş ve birbirlerini hala seviyorlar. Onların neden boşandığını aralarında ne geçtiği henüz bilmiyoruz.
Üçüncü karakterse Öğretmen dizisiyle adını duyuran Afra Saraçoğlu’nun canlandırdığı genç ve güzel oyuncu adayı Tülin Saygı. Tülin’i tanıyabilmemiz için onun şu vurucu cümlesini kaçırmamamız gerekiyor. Tülin, Semih Ateş’in gözlerine bakarak şöyle söylüyor ki bu sahneler bence onun oyunculuğunu konuştuğu ve gelecek vaat ettiğini gösteren en önemli anlardı; çünkü duyguları aktarmayı başarmış: “Bana bakan güzel ve genç bir kız görüyorsa beni göremiyor demektir. Ben sanatçı olmak için geldim.” Bu sözlerden idealizm akıyor. Tülin henüz doğru adrese geldiğini tam olarak farkında olmayabilir ama Semih Ateş onun için doğru kişi.
İlk Bölüm İzlenimlerim
İlk bölüm izlenimlerim genel anlamda dizinin gelecek vaat ettiği üzerine… Tabii 1960’ların ortamını canlandırma konusunda ne kadar başarılı olduğu bir soru işareti. Ancak özellikle açılışta görülen sokak sahnesi ya da giysiler bu konuda belli bir çaba gösterildiği anlaşılıyor. Tabii bunlar biraz da bütçeye bakıyor. Dizinin çok büyük bir bütçesi olduğunu düşünmüyorum. Karakterlerin konuşmaları sanki 60’lardan ziyade günümüze daha yakındı; hatta hiç fark yoktu denebilir. Bu dizi adına bir eksiydi. İlk bölümde görülen dans sahnesi 60’ların Türkiyesi’ni mi yoksa western filmlerinde gördüğümüz dans sahnelerini mi andırıyor emin olamadım.
Ancak ben diziyi izlerken şunu bekledim ya da şuna baktım: Dizi herhangi bir yerinde beni şaşırtabilecek mi? Duygulandırabilecek mi? Yoksa başladığı gibi klasik mi devam edecek?
Senaryo başlangıcı gerçekten klasikti. Yaklaşık on sekiz dakika boyunca dizi Semih Ateş üzerinden genel bir çerçeve çizdi. Bu bölüm bana eyvah dedirtti. Semih’in kapısına bırakılan senaryoyu okuduğu an bölüm bir ivme kazandı diyebilirim.
Senaryoyu yazan kişinin kimliği, solcu olması ya da kendi ifadesiyle komünist olması, içerden çıkmış olması ve hala takip edilmesi ama sağlam bir senaryo yazarak Semih’i etkileyebilmesi bunun sonrasında onunla tanıştıkları sahne ve Semih’in zor durumdaki bu adama hatırası bulunan bir kol saatini satarak avans vermesi gayet güzeldi. Bunlar sıradanlığı kıran anlardı. Semih’in o saatini çıkarıp satması ve avans olarak adama vermesi ve bundan kimseye bahsetmemesi onun karakterini anlatan vurucu bir sahneydi.
İki Kız Kardeş senaryosunu okumaya başladığı an Semih’in ondan etkilendiği ve senaryoyu yaşamaya başladığı görülüyor. Bu da çok etkileyiciydi. Ancak ileriki bir sahnede bu canlandırmanın uzun versiyonunun verilmesi ve bu kez senaryoya eski eşini de dahil etmesi senaryonun onu nasıl etkilediğini gösteriyor.
Bu arada senaryo adında kız kardeş kelimeleri bitişik yazılmış. Bu yazım hatası ve muhtemelen bilerek yapılan bir hata. Henüz dikte edilmemiş taslak bir metin bu sonuç olarak.
Dizide yer yer araya giren müziklerin seçimi gerçekten çok iyiydi. Bu müzikleri teliften ötürü buraya uzunca alamıyorum ama ilk bölümü izlerseniz müziklerin seçimindeki özeni görebilirsiniz. Bu arada bu müzikler aynı zamanda gelecek bölümlerde çok duygusal anlar yaşayabileceğimizi gösteriyor.
Yeşilçam 1. bölüm incelemesinin tamamına 25. Kare üzerinden ulaşabilirsiniz.