The White Tiger- Beyaz Kaplan (2021) Hindistan’a ve orada var olan kast sistemine içten ve çok etkili bir bakış sunuyor. Sizi iki saat boyunca hırslı bir alt kademe sürücüsünün yaşadıklarıyla baş başa bırakıyor ve sizlere heyecan ve gerilim dolu bir yolculuk vaat ediyor. Film Aravind Adiga adlı Hintli bir yazar ve gazetecinin The White Tiger adlı 2008 basımı romanından uyarlama. Kitap Man Booker Ödülü’nü kazanmış. Bu filmle bence 2021 Oscar ödüllerine bir göz kırpılmış. En azından en iyi özgün senaryo ve en iyi film ödüllerine aday olursa hiç şaşırmam. Kazanabilir mi? Bu yıl çıkacak sağlam filmlere bağlı. Şu an için bence güçlü bir aday…
The White Tiger- Beyaz Kaplan Balram isimli bir adamın yükselişini anlatıyor. Ancak Hindistan’da fakir birisinin yükselmesi için (kendi ifadesiyle) iki yol vardır: Suç ya da siyaset. Balram’ın yolculuğunda her ikisi de bulunuyor. Film hem Hindistan’daki kirli çıkar ağlarını hem de suç bataklığını başarıyla aktarıyor.
Balram yükselmek isteyen birisi. “Horoz kümesine” mahkum kalmak istemiyor. Bunu yapabilmesi için de ne gerektiğini ve bu seçiminin nelere mal olacağını iyi biliyor.
The White Tiger- Beyaz Kaplan bir suç ve drama filmi. Ancak çok cesur bir film. Çoğu ülkede ne böyle bir film çekilebilir ne de yapımcılar bu kadar cesur olabilir. Neden mi? Sanırım cevabı biliyorsunuz…
Yazının bundan sonrası spoiler içeriyor.
Sizin Ülkenizde De Öyle Değil Mi?
Filmin beni etkileyen daha doğrusu çok etkilen birkaç yönü var. Birincisi Beyaz Kaplan Balram’ın doğrunda bizlere seslendiği bir replik. Filmin sonlarına doğru “Hindistan’da fakir birisinin yükselmesi için iki yol bulunuyor. Birisi suç diğeri siyaset” dedikten sonra “Sizin ülkenizde öyle değil mi?” diye soruyor. Bu durum maalesef çoğu ülke için geçerli. Hindistan’da adı konulmuş bir kast sistemi var da başka ülkelerde yok mu? Eğer yoksa “Davul bile dengi dengine çalar” atasözü de neyi nesi?
Filmde kendisini bir halk adamı (halk kadını da diyebiliriz) olarak gösteren gözü dönmüş bir sosyalist kadın liderin nasıl acımasızca rüşvet yediği detaylıca aktarılıyor. Seçildikten sonra iyice gözü dönen bu kadın daha fazlasını istiyor. Yani yemeye doymuyor. Balram’in araç sürerken hayalini gördüğü babasının söylediği gibi aslında bizim paramızı yiyorlar. Bu durum doymak bilmeyen açgözlü insan karakteri ya da diğer adıyla hırs.
Balram hırs gösteriyor da en tepedekiler hırs göstermiyorlar mı? Balram suça bulaşıyor da onlar bulaşmıyor mu? Hepsi kendi çapında ve kendi yapabildiği kadar yiyor ve suça bulaşıyor. Balram yeni bir başlangıç yapmak için doğru hamleyi ararken kendi kendine “Ashok olsaydı ne yapardı?” diye soruyor. Sonunda parasının bir kısmını polis şefinin masasına bırakıyor. Bu hamlesi onun geleceği adına en büyük teminat aslında. O, Ashok öldürdüğünde kurmadı geleceğini; oyunu kuralına göre oynadığında kurdu. Bu kirli hamleleri de zaten patronlarından öğrenmişti.
Öğrenilmiş Çaresizlik ya da Horoz Kümesi
Filmin başında hizmetçilerin ne kadar güvenilir oldukları anlatılır. Yaptıkları işlerde onlara sonsuz bir güven duyulur. Balram önce bunun nedenini anlamadığını söyler. Sonralarıysa zeki birisi olan sorgulayıcı özelliği bulunan Balram bunun nedenini horoz kümeslerinde bulur. Onlar kesilecektir; arkadaşları önlerinde kesilir ama hiçbirisi kaçmaya bile yeltenmez. Bunun nedeni öğrenilmiş çaresizliktir. Hizmetçilerin hiçbirisi kümesten çıkmayı düşünemez.Kaderlerine teslim olmuştur hepsi. Bu sistem nasıl kırılsın ki? “İşçisin işçi kalacaksın.”
Aslında kümes olayını sadece zenginler ve fakirler arasında gerçekleşen bir sınıfsal uçurum gibi düşünmemek gerekiyor. Sınıfların arasında da korkunç derecede kümesler var. Balram’ın ailesinin ona uyguladığı baskıyı düşünün. Bu baskı doğu kültürlerinde mahalle baskısı, töre gibi isimlerle anılır ve bence filmdeki kadar güçlüdür.
Balram için bir yol çizilmiştir ve sadece zenginler değil onun ailesi bile karşılıksız hiçbir şey yapmazlar. Balram zenginlerin karşılıksız bir şey yapmayacağını söylüyor ama kendi sınıfını gözden kaçırıyor. Ninesinin onu nasıl tehdit ettiğini, ona mektup yazdığını, eğer istediğim kişi ile evlenmezsen patronuna mektup yazarım, kızı yanına gönderirim türünden tehditler savurduğunu kaçırmayalım. Belki bunlara tehdit demek de yanlış. Bunlar kümesin sınırlarını hatırlatan toplumsal kurallar. Bunların dışına çıkamazsın. Çıkmana ailen bile izin vermiyor. Yanlış mı? Balram eğer farklı bir yol seçmeseydi eninde sonunda ninesinin ona çizdiği yola girmek zorunda kalacaktı.
Diğer şoförün ona ne söylediğini unutmayalım. “Gözlerin görürken iyisin… İşe yararken iyisin… Ancak 50’lere gelince seni kapı dışına koyuverecekler…” Mükemmel bir tespitti. Balram sonunun böyle olmasını istemiyordu ve onun gözünü açan konuşmalardan birisiydi bu. Bu konuşmanın hemen ardından efendisini zaten içerde oyun oynarken görmüştü. Kendisi camın dışındaydı ve yeri orasıydı.
Beyaz Kaplan incelemesinin tamamını 25. Kare Youtube kanalından seyredebilirsiniz.
Pinky madam in istisna olduğuna katilmiyorum. Sadece sozle karşı çıkan , zayıf bir karakterdi bence. Evinde şoföre çay servisi yaptırması, çay servisi esnasında da memnun olmadığı bir görüntü olunca ona kizmasi Pinky nin karakterini ele veriyor. Sofore çay servisi yaptırmak zaten başlı başına hataydı, ne hakla adama görev tanımının dışında iş yuklemisti. İkincisi trafik kazasini içkili araba kullanarak pinky yapti. O şekilde araba surmeyebilirdi. Hadi diyelim sürdü ve bir kaza oldu, yetişkin gibi davranıp suçunun sorumluluğunu alması gerekirdi. Kimse elini kolunu bağlamadi bu kadının. Gidip polise suçunu itiraf etmeliydi. O suç şoförün üstüne yıkılırken izledi, arada sözle karşı çıktı, şoföre yapılan sert davranışlarda tepki gösterdi falan. Ordan ayrilip Amerika’ya dönmesi bile zayıflık. Neticede çocugu trafik kazasında öldürdü. Şoföre 3 kuruş para verip vicdanını rahatlatıp Amerika’ya döndü. Bir de kocasının abisi ona saygısızlık edince hemen eğitiminden bahsedip saygı beklemesi 🙂 . Sadece güldüm. Nasıl yani, eğitimsiz olsan kimse saygı göstermese reva mı olacak yani. ( Farklı bir bakış açısı ile yorum getirmek istedim.)
Teşekkürler 🙂 Tabii ki öyle de düşünebiliriz. Diğer taraftan onun da bir Hindistan çocuğu olduğunu ve en sonda kocası gibi pes etmeyerek ya da boyun eğmeyerek orada sisteme kul köle olmayı seçmediğini de unutmamak gerekiyor. Çay servisi olayında o “aslını” gösterdi ister istemez.. Kodları öyle… (Ona çay taşıtması Madam’ın tercihi değil. Şoförlere masaj bile yaptırıyorlar ve onlar bunu kabullenmişler. Esasen şoför olarak değil de hizmetçi olarak görülüyorlar; unvanı ne olursa olsun…)
Ama sonra şoförü karşısına alıp onun gözünü açmayı denedi. Ne yapabilirdi? Elinden geleni yapıyor. Ancak o sistemle hem de sistemin içerisinde baş edemezdi ve o da kaçtı.
Suç konusunda tabii ki öyle. İtiraf etmeliydi; ama klasik ve beklendik bir refleks verdi. Şoför kağıt imzalarken o yoktu ortada 🙂 sanırım bilerek onu oraya almadılar. Onun cılız bir tepki göstermemesi gerekirdi orada olsaydı. Ama ne olursa olsun kağıt olayını kabullendiği anlaşılıyor. Yani o da şoförü satmıştı…
Madam’ımız son halkaydı ve zayıf halkaydı ama her şeye rağmen onu diğerleriyle aynı kefeye koymak haksızlık olur diye düşünüyorum hâlâ.
Ben finale de farklı bir anlam yükledim sanırım. Amerikalı kotuluyor evet, sonrasında gelecek Çin, Hindistanin ellerinde gibi konuşuyor ama arada sanki kahverengi tenliler gibi birşey de diyor. Bence orda da afrikayi kastediyor. Ben özetle onu hırslı biri görmedim. Aksine, artık kaybeden, ezilen tarafın söz hakkı sahibi olmasını arzuladığını düşündüm. Keza kendini de o gruba dahil ediyor hala bence içten içe. Ve korkuyor yeniden ezilen tarafa geçmekten, bundan sonraki düzen için temennisi rollerin değişmesi. Her ne kadar ben sınıf atladım dese de endişe hissettiğini düşündüm. Keza bir yerde sınıf varsa , bazal seviyede aynı ülkenin vatandaşlarına eşit haklar sunulmuyorsa( sosyal devlet) korku hep vardır. Zaten şoförün patronu da o kadar endişe duymasa yiyebildigi kadar yemeye, kendi evinde bir politikacı tarafından aşağılamaya razı gelmezdi. Patron da olsa odu kopuyor, düşmekten. Odu kopuyor çalışan kölelerinin gözünün açılmasından. Benim için filmin özeti, adaletsizlik anarsiyi doğurur oldu. Biraz uzun oldu, kusura bakmayın ,ama filmin konusu gereği.
Hayır Afrikalılar değil 🙂 Hintliler; Avrupalıları çok beyaz, Afrikalıları da çok siyah görürler. Onlara göre kendi renkleri en güzel renktir. Kahverengi vs. dediği kendi ırkı.
Kendisini içten içe o gruba dahil etmiyor; onların arasından çıktım sıra sizde diyor 🙂
Film boyunca zaten adamın hırsı anlatılıyor. Tek o değil; politikacıların vs. de hırslı… Herkes daha çok istiyor. Doymuyor.
Ve evet filmin alt metninde adaletsizlik eninde sonunda anarşi doğurur mesajı var. Zaten o en başta bunu söylüyor. Yükselmek için iki yol var: Suç ve politika. Zaten politikacılar da suç işliyor ama kanunlar onlara dokunamıyor. Oradaki kadın siyasetçi aslında düzenin nasıl işlediğini gösteriyor orada… Rüşvet alıyor. Seçildikten sonra daha çok istiyor. Hırs yani..