Saygı: Bir Ercüment Çözer Dizisi 2. bölümde hem kurgusal zemini oluşturma bağlamında hem de dizinin bundan sonra takip edeceği yol anlamında epeyce mesafe alındığını söyleyebilirim.
İkinci bölümü genel olarak Savaş ve Helen’in dönüşümünün detaylarını aktarıyor. İlk bölümde bu ikilinin hayvanlara işkence eden ve öldüren ama sonradan salınan birisini öldürdüğünü duymuştuk. Onların isyankar sözleri Ercüment’i bile heyecanlandırmıştı.
Savaş’ın dönüşümü üzerine
İkinci bölümde işte bu dönüşümün hikayesinin tamamlandığını görüyoruz. Savaş toplumun iğrenç yüzüyle yüzleşmeye devam ediyor. Savaş otobüsteki terbiyesiz adamın itelediği zaman kadının onu takdir ettiğini görüyoruz. Savaş’ın bu hamlesini onun adaletsizliğe yada küstahlığa ilk müdahalesi olarak düşünebiliriz ve toplumdan takdir gördü orada… Bu onun için çok önemliydi çünkü Savaş’ın otobüste gördüğümüz adamla aynı kafa yapısındaki babası ile onu hiçbir zaman takdir etmiyordu. Bir baba olarak yaptığı görevleri çocuğunun başına kakacak kadar iğrençleşen babası Savaş’ın evde bile huzursuz olmasına neden oluyordu.
Evde onu anlayabilen tek kişi annesiydi ve Savaş zaten Anne seni çok seviyorum demişti annesine. Savaş toplum içerisinde huzur bulamadığı gibi kendi evinde bile kendisini bir yabancı gibi hissediyordu. Artık oraya ait değildi… Diğer taraftan aklında taksicinin ölümü vardı ve gece vakti çalan kapı zili bile onu huzursuz etmeye yetiyordu. Polis kendisine ulaşmış olabilirdi.
Savaş; ne toplumda ne de ailesinde hiç kimseye sesini duyuramıyordu. Helen’le bile konuşmuyordu çünkü onun da kendisini tam olarak anlayabileceğini düşünmüyordu. Bu korkunç sessizlik ve duyarsızlık vicdan azabıyla birleşince kendisini ihbar etmekte buldu çareyi. Çünkü artık yaşam onun için anlamsız gelmeye başlamıştı. İlk bölümdeki ödül sahnesinde de vurgulanan bu korkunç yobazlığa karşı tek başına ne yapabilirdi?
Tam her şey sona erecekken Savaş’a gelen telefon tüm akışı tersine çevirmişti. Helen birisini öldürdüğünü söylüyordu.
Şimdi de Helen’in durumuna ve dönüşüne kısaca bakalım.
Aslında yaşam bu bölümde Helen’i de Savaş’la benzer bir durumun içerisine hapsediyor. Onun da tutunabilecek bir dalı kalmıyor yaşamda. O babasıyla her ne kadar sorunlu olsa da kardeşini görmeye onun evine gidebildiğine göre içerisinde hala ümit kıvılcımları taşıyordu; babasıyla olan ilişkisi henüz tamamen kopmamıştı.
Ancak ev ziyaretinde tüm ipler kopacaktı. Kardeşini onun eline teslim etmeyi reddeden kadın ona güvenmediklerini söylüyordu bu davranışıyla. Yemekte çocuğuna karşı ilgili görünmeye çalışan baba ona sorular sordukça aslında ne kadar ilgisiz bir baba olduğunu Helen’in yüzüne çarpıyordu. Evdeki tüm yapaylıklar, babasının onu yurtdışına göndermeye çalışma hamlesi, ilgisizliği ve yapaylığı Helen’i oraya geldiğine pişman etmeye yetti.
Helen, Savaş’a da ulaşamıyordu ve yapayalnızdı koca şehirde. Son olarak aynı yerde çalışan bir adamın iğrenç tuzağı onun içindeki tüm insancıl duyguların ölümü olmuştu. Kendisine tecavüz etmeye çalışan bu iğrenç adamı bıçaklayan Helen bu yaptığından haz alıyordu. Savaş da benzer bir durumdaydı ama o taksiciyi yarı bilinçsiz bir hamleyle öldürmüştü. Helen ise tam tersi… Adamı bilerek ve isteyerek öldürdü ve bundan zevk aldı.
Geyik Metaforu
Bir önceki videoda özel efekt uzmanı aranıyor demiştim. Çünkü Savaş’ın karşısına çıkan taksici hayaleti gerçekten çok acemice çekilmiş bir sahneydi ve diziye yakışmıyordu. Şimdi durum tam tersine dönmüş. Geyik sahnesi çok iyiydi.
Peki bu geyik metaforu neyi temsil ediyordu? Ben iki olasılık görüyorum burada. Sonraki bölümlerde yapımcıların tercihini daha net olarak göreceğiz. İlk olasılık şu: Geyik, Türk destanlarında da kullanılan bir hayvandır. Örneğin Dede Korkut hikayelerinde Bamsı Beyrek’e yol gösterir geyik. Olağanüstü bir doğumun habercisidir. Yeniden doğumun ya da doğuşun simgesidir. Dizide Savaş’ın yeniden doğuşunu seyrediyoruz. Tüm yollar tıkanmış ve tüm kapılar kapanmıştı Savaş için ve aslında Helen için de tabii ki. Onların yeniden hayata tutunması ve bir amaç edinmesi geyik ile sembolleştirilmiş.