Gizem ve bilimkurgu dizisi Black Mirror‘ın 1. sezon 2. bölümü muhteşem bir kurguyla bizlere insanların metalaştırıldığı bir sistemin gerçek yüzünü ortaya döküveriyor. Dizinin anlatım genel olarak zaten çok üst seviyelerde. On Beş Milyon Hak adı verilen bu bölüm de hiç şüphesiz ki en sağlam bölümler arasında yer alıyor.
Tüketim malzemesi olarak bizlere sunulan ya da pazarlanan her ürüne, ürünün değerine göre veya talebine göre biçilen bir fiyat bulunur. Peki pazarlanan ürün bir anlamda insan olursa o zaman insanın değerini hangi parametrelerle ölçülecek? Ya da soruyu şöyle sorayım: Her şeyin değerinin parayla ölçüldüğü Kapitalist sistemde insanlar da birer meta haline gelirse (ki öyle) bu durumda insanların değerini ölçmek için ahlaki değerler mi kullanılacak yoksa sistemin işine yarayacak kriterler mi ön plana çıkarılacak ve onlara izafi (göreceli) değerler mi atanacak?
Şimdi bölümün sembolik anlatım dili ve bunun ardındaki gerçeklere bakalım.
Hepimiz Sistemin Köleleriyiz
Bing Madsen’ın bisiklet kullandığı bölüm insan hayatının rutinlerini simgeliyor. Hepimiz aslında hayatımızı burada sembolleştirilen bir rutin içerisinde yaşıyoruz. Belli bir yaşta okula gitmek, okullarda zihnimize doldurulan ezberleri yapmak, sonra bir yarış atı gibi bize gösterilen hedef sınavlara koşmak… Sonra da sistemin çizdiği sınırlar içerisinde özgürlüğümüzün tadını çıkarmak…
Bölümde bisiklet süren insanlar ekran karşısında seçim yaparken ne kadar özgürse biz de işte o kadar özgürüz seçimlerimizde. Seçimlerin bile sistem tarafından yapıldığı ve önümüze bir seçenekmiş gibi sunulduğu bir ortamda hiçbir birey özgür değildir aslında. Bu sadece doğu toplumlarına özgü bir durum değil; Batı için de geçerli. Kuzey Kore lideri Kim Jong-Un’un ülkesindeki insanlar ne kadar özgürse Google arama sonuçlarının bile seçilen siteler üzerinden yapıldığı Çin’deki insanlar o kadar özgür işte. Amerika’da sıradan bir siyahi vatandaş ırkçı beyazların gözünde potansiyel bir suçlu muamelesi görürken onun özgürlüğü bir polisin gırtlağına dizini dayadığı ana kadardır maalesef. Herhangi bir Avrupa ülkesinde (gerçi artık bunun doğusu batısı kalmadı) modernite adı altında kadınları güzel kalmaya, güzel görünmeye zorlayan ve onların başkaları tarafından belirlenen kalıplar içerisinde kalması gerektiğini dikta eden modern diktatörlükler bulunur. Kadın güzelliği ölçüsünde değer görür. Dizide Abi Khan’a yapılan dayatmayı hatırlayabilirsiniz burada.
- “Güzelsin… Muhteşem bir sesin var. Bu kadar güzel bir ses duymamıştık… Ancak sen bizim için kullanışlı bir aparat değilsen bu özelliğinin bizim için hiçbir değeri yok. Sen önce soyunacaksın… Sonra bizim istediğimiz rollere bürüneceksin ki bizim için getiri sağlayan bir metaya dönüşebilesin… Yoksa o bisiklete yani sıradan hayatına geri göndersin…”
Gördünüz mü modernliğin arkasındaki iğrenç yüzü? Ya da o ses bu ses o ses bilmem ne ülkesi ya da yetenek gösterileri çılgınlıklarının ardındaki hedefi? Bunların sisteme nasıl hizmet ettiklerini? Aslında bizim alkışladığımız medya soytarılarının çoğu potansiyel pazar payı bulunan ülkelerde (O Ses Uganda ya da O ses Sudan duyan var mı hiç?) belli bir yaşam tarzını ön plana çıkarmak amacıyla kurulan ve bu sayede kendilerine pazar oluşturan Kapitalist para babalarının ve dev şirketlerin kölelerinden başka bir şey değiller…
Robotlaşan İnsanlar Sistem Dışına Çıkabilir mi?
Hayır, çıkamazlar. Dizi bunun net cevabını bize veriyor zaten. Balıklar, deryanın dışına çıkabilir mi? Kuşlar Ekzosfer’i delerek atmosferin dışına uçabilir mi? Bunlar ne kadar mümkünse sistemin çocuklarının da bu sistemin dışına çıkma şansı bulunmuyor.
Bölümde farklı gibi görünen üç tane karakter görüyoruz. Farklı derken en azından sistemin sunduğu imkanlar ölçüsünde minicik kıpırdamalar yapabilen insanları kastediyorum. Bir tanesi Bing, diğeri onu beğenen kız ve son olarak da yarışmaya katılan Abi Khan.
Abi Khan’ın söylediği şarkı herkesi büyüleyebilecek kadar mükemmeldi. Ancak sistemin şarkıcı kontenjanı doluydu. Yeterince kullanışlı aparatları vardı sistemleri için. Bu nedenle onu şarkıcı kontenjanında sömüremezlerdi. Ona bir teklif sundular: “Ya bizim porno starımız olursun ya da bisikletine geri dönersin.”
Bu Abi Khan için bir seçim anıydı. O tercihini onların kölesi olmaktan yana kullandı. Abi Khan bölümün sonlarına doğru videolarda görülen ve yüzü artık tanınmayacak hale gelen bir metaya dönüşmüştü. Gördünüz mü Abi Khan’ın sisteme nasıl teslim olduğunu? Çünkü o sistemin çocuğu… Onun dışına çıkmazdı ve çıkamadı. (Bu arada onun yıldız olmayı seçtiği anda kadın jurinin gözünden dökülen mini gözyaşı inanılmaz bir detaydı. Bu gözyaşı Abi için dökülmüştü. Diğer taraftan da o kadının vicdanını hala kaybetmediğini ama onun da sistemin dışına çıkamadığını ve bir köle olduğunu anlayıverdik.)
Bing için çok daha ümitliydik. Boğazına dayadığı cam parçası sayesinde kısa bir süre de olsa kendisini ifade etme şansı yakalamıştı. Acaba onun çırpınışları bu sistem için ve seyirciler için ne anlam ifade edecekti? Aslında o iğrenç erkek jurinin cümlelerine bakarsanız onun verdiği mesajın şu olduğunu anlayabilirsiniz:
- “Bak… Ben seni çok iyi anlıyorum. Ama biz öyle büyük bir ejderhayız ki öyle büyük bir sistemiz ki senin bu çırpınışlarını bile alıp onları kendi adımıza kendimize para kazandırmak için kullanabiliriz. Seni ateşimizde yakarız ve sen bunun karşısında hiçbir şey yapamazsın…”
Jurideki erkek Bing’in çırpınışlarını öyle bir ustalıkça çevirdi ki Bing için kımıldayacak hiçbir alan kalmadı. Sonunda o da çığlıklarını kullanışlı bir aparata dönüştürmeyi teklif eden sistemin adamlarına teslim oluverdi. İşte bu an Bing’in de sistemin bir çocuğu olduğunu, tüm kımıldamalarına rağmen onun zihninin derinliklerinde de daha iyi bir yaşama kavuşma arzusunun yattığını anlıyoruz. Eğer böyle olmasaydı orada zaten kendi hayatına son verirdi ve rezil bir köle olmayı seçmezdi.
Zaten geçmişe gittiğimizde Bing’in kendisine kur yapan, kendisine yardımcı olan o genç kızı sırf güzel olmadığı için nasıl yok saydığını, onu umursamadığını görebiliyoruz. Aslında sistemin ona finalde yaptığını Bing kendi gücünün yettiği bir kişiye yapıyordu zaten. Onun zihinsel kodları böyle dokunmuştu. Hatta o kızdan aldığı teknikleri yeni ve güzel kızı avlamak için kullanmakta sakınca görmüyordu. Yani empati yapamıyordu. Diğer kızı yok sayıyor ve kendi çıkarı söz konusu olduğunda onu ezip geçebiliyor ve hiç ama hiç umursamıyordu bile.
Yazıyı en başta söylediğim gibi bitireyim: Black Mirror’un her bölümü ortalamanın çok çok üzerinde. Beyin fırtınası yaptırıyor, düşündürüyor, zihinleri zorluyor ve sonunda net bir mesaj vererek zihinleri yönlendiriyor.
Ben dizinin bu bölümünün sistem okuması mı yaptığı yoksa sistemin kurucuları tarafından bizlere mesaj göndermek (öğrenilmiş çaresizliğe mahkumsunuz ey zavallılar- ey bisikletçiler) için mi yapıldığı konusunda kararsız kaldım. Bu sorunun cevabını verebilmem için Black Mirror’un yapımcılarını (görünen isimleri değil; sponsorlardan bahsediyorum) tanımam gerekiyor ki şu an için maalesef öyle bir şansım yok.
Bizi Irma Thomas’ın o güzel şarkısıyla tanıştırmış olması da cabası bence Black Mirror’un bu bölümünün.
Favori bölümlerim Hang the Dj ve Timsah. Aslında hemen hemen tüm bölümleri çok güzel, sadece o anın koşullarına göre bir bölüm izleyiciyi daha çok etkileyebiliyor bence.
Çok ilkel bir bakış açısı
Çok beğendim, çok güzel açıklamışsınız.