Punch-Drunk Love– Aşk Sarhoşu filminin künyesinde komedi, drama ve romantik etiketleri yer alıyor. Bunların hepsi bu filmde yer alıyor ama bu filmin herkese görünen yüzü. Film aslında baştan sona kadar metaforlar ve ağır bir sembolik anlatımla ilerleyen ve aynı şekilde final yapan bir yapım.
Paul Thomas Anderson tarafından yazılan ve yönetilen 2002 yapımı filmde Adam Sandler, Philip Seymour Hoffman ve Emily Watson gibi isimler rol alıyor.
Orijinal Adı: Punch-Drunk Love
Tür: Komedi, drama, romantik, gizem
Yönetmen: Paul Thomas Anderson
Ülke: Amerika
Gösterim Tarihi: 1 Kasım 2002 (Amerika)
Oyuncular: Adam Sandler, Emily Watson, Philip Seymour Hoffman, Luis Guzmán
Süre: 1 saat 35 dakika
Filmin konusunu fazla spoiler vermeden şöyle özetleyebiliriz
Barry Egan (Adam Sandler’in canlandırdığı karakter) sosyal kaygı ve öfke sorunları olan yalnız bir adamdır. Tam yedi tane kız kardeşe sahip bu adam bir gün yalnızlığının verdiği bir tür arayış sonucu tabi ki Dean Trumbell tarafından yönetilen br telefonla hizmet veren bir cinsel sohbet şirketini arar. Ancak işler düşündüğü gibi gitmez ve şirketle sorunlar yaşar. Barry zor zamanlar geçirirken kendisine güç ve cesaret kaynağı olan Lena ile tanışır ve ona aşık olur.
Eğer beyin devrelerini zorlayan ve baştan sona kadar metaforlar barındıran filmleri seviyorsanız Punch-Drunk Love doğru adres. Ancak uzun diyaloglara ve çoğu izleyici için sıkıcı gelebilecek bir akışa sahip. Bu uyarıyı da en baştan yapmış olayım.
Yazının bundan sonrası spoiler içeriyor.
Nedir Bu Piyano?
Lena araba yolculuğu sırasında onun bir piyano olmadığını söyler. Lena’ya göre o bir harmonyumdur ki bu söylediği tamamen doğru. Onun bu sözleri Lena’nın misyonuyla alakalı ama bunu biraz sonra açmayı düşünüyorum. Harmonyum sözlükte “Ayakla yönetilen iki körükle bir depoya doldurulan havanın, parmakların tuşlara dokunmasıyla boşalarak lamlarda titreşimler yapması sonucu sesler çıkaran bir çalgı, küçük org.” olarak geçiyor.
Lena piyanodan bahsederken “Onu sokaktan mı çaldın?” diye sorar Barry’ye. Barry çoğu yerde gördüğümüz üzere yalan söylemeye ya da lafı çevirmeye çalışır ama sonunda çaldığını itiraf eder. Ben filmin tamamını düşünerek bu piyanoyu şöyle yorumluyorum:
Her ne kadar Barry onu çalmayı bilmese de (onu odasına aldığında tek notalı melodiler çıkarabiliyordu sadece) bu minik piyano ona huzur vermektedir. Piyano onun önüne bir sınav- bir test olarak bırakılmıştır. Filmin tamamına baktığımızda Barry dinsel anlamda günahkar birisidir. Sık sık yalan söyler, başkalarını kötüler, çevreye zarar verir ve piyano olayında hırsızlık da yapar.
Başı sıkıştığı anlarda ona dokunarak rahatladığını görüyoruz iki sahnede. Günahların verdiği geçici rahatlamayı sağlar bu alet ona. Barry ilahi güçler tarafından sınanıyor. Piyano aslında ona yapılan ilahi bir dokunuştu. Aslında imtihanlar aslında açıktan olmaz. Ama burada bir istisna görmüştük. Barry uzun süre piyanoya dokunmadı yani hırsızlığa yanaşamadı ama sonunda onu çaldı hem de delicesine bir hırs göstererek.
Dolayısıyla piyano ilk olarak onun günahkarlığının simgesidir. Piyanonun bir diğer anlamından ilerde bahsetmeyi planlıyorum. Piyanoyu sokaktan çalarken öylesine korkar ki birisinin görmemesi için delicesine kaçar. Çünkü işlediği günahın farkındadır. Piyanoyu özel alanına alır. Ona dokunarak rahatladığını düşünür. Huzur bulur. Ancak o günahlarını itiraf edene kadar (confession) aslında huzur bulamayacaktır.
Lena’nın Misyonu Nedir?
Barry’nin hayatında ona zulmeden, onu sıkıştıran, onu her fırsatta aşağılamaya çalışan tam yedi kız kardeşi vardır. Bu yedi kardeşin Barry’ye zorbalık yaptığını ve duygusal bağlamda ezdiğini, ona nefes aldırmadığını görüyoruz. Barry’nin kullandığı sohbet kelimesinin üzerine giderek onunla nasıl alay ettiklerini, geri zekâlı dedikleri hatta küfrettiklerini hatırlayın. Filmin başındaki partide ki bu içlerinden birisinin doğum günüydü sanırım, hepsinin ağız birliği yaparak aslında onu taciz ettiğini görebilirsiniz. Barry zaten orada bir öfke patlaması yaşamıştı. Barry’nin hayatına âdete bir kabus gibi çöken kız kardeşlerine dayanabilmesi bile başlı başına bir zorluktu. Bu durumu kimseyle paylaşamıyordu ve içine atıyordu. Onun öfke patlamalarına bu gözle bakmak gerekiyor. Bir sahnede bir psikologdan yardım almaya çalıştığını ama onu da başaramadığını görüyoruz.
İşte bir tarafta bu yedi baskı unsuru diğer taraftaysa Barry’e nefes aldıran Lena bulunmaktadır. Lena’nın kelime anlamı Yunancada ve Latincede birbirine çok yakın ve ışık, gün ışığı, ay ışığı gibi anlamlara gelir. Yani Lena bir tür ışıktır; bir yol göstericidir Barry için.
O bir sahnede Barry’nin tam tersi olduğunu söylemişti. Hatta ilişki başlangıcında baskın taraf oydu ve kararsız ve korkak Barry’ye kalsa bu ilişki hiç başlamayacaktı bile.
Lena’nın misyonu konusuna satır aralarında devam edeceğiz. Şimdi araya başka konular almam gerekiyor ki film daha iyi anlaşılsın.
Aşk Sarhoşu film incelemesinin tamamını 25. Kare Youtube kanalından seyredebilirsiniz.