Interstellar-Yıldızlararası (2014), Christopher Nolan imzalı bir bilimkurgu filmi… Filmin yapımcısı bu kadar sıra dışı bir yönetmen olunca filmden beklentilerimiz hayliyle yüksek oluyor. Filmin bir milyondan fazla oylama sonucu oluşan IMDB puanına bakınca yönetmen bu beklentiyi karşıladığı söylenebilir.
Filmi daha önce seyretmemiş olanlar için konuyu özetledikten sonra filmin ayrıntılarını konuşmaya başlayalım.
Orijinal Adı: Interstellar
Tür: Macera, dram, bilim-kurgu
Yönetmen: Christopher Nolan
Yapım Yılı ve Yeri: 2014, Amerika
Türkiye Gösterim Tarihi: 7 Kasım 2014
Oyuncular: Matthew McConaughey, Mackenzie Foy, Anne Hathaway, Jessica Chastain, John Lithgow, Michael Caine
Süre: 2 saat 49 dakika
Konu: Dünya artık üzerinde insan yaşamının devam etmesi için gerekli şartları taşımamaya başlamıştır ve birkaç nesil sonra insanlar artık dünyada yaşayamayacaktır. Daha önceden NASA’da görev almış bilim adamları diğer gezegenlerde yaşam aramaktadır.
Film Konusu
Film öncelikle çok uzak bir zaman diliminde geçmiyor. Günümüze yakın bir zaman diliminde Dünya yüzeyi artık insanların yaşaması için gerekli şartları sağlamaktan uzaklaşmaya başlıyor. Ekinler ölmekte insanlar yiyecek bulmakta zorlanmakta.. Film en temel insani ihtiyaç olan yiyeceğe ulaşmanın her şey demek olduğu böyle bir dünyada geçiyor… Tüm dünya yiyecek bulma sorununa odaklanmışken uzay çalışmaları artık gereksiz ya da zaman kaybı olarak görülüyor. Bu sırada kapatılan NASA’dan kalma bir avuç bilim adamı dünya dışında yaşanabilecek yerler keşfetmek amacıyla çeşitli gezegenlere astronotlar gönderiyorlar. Eğer yaşamaya uygun bir gezegen bulunursa orada bir koloni kurarak bir yaşam başlatmayı hedefliyorlar. Filmin konusunu böyle özetleyebiliriz.
Yazının bundan sonra spoiler içeriyor
İki Anahtar Sözcük: Yer Çekimi ve Aşk
Film aslında iki anahtar sözcük etrafında şekillenmekte: Yer çekimi ve aşk ya da sevgi… Bu iki sözcük birbirine çok uzak kavramlar gibi dursalar da film bunları kendi mantıksal örgüsü içerisinde bir araya getirmeyi başarıyor ki bence filmin en büyük başarısı bu. Yoksa finalde yaşadığımız olay yani hayaletin Cooper’ın kendisi çıkması bu tarz filmleri seven izleyiciler için çok büyük bir sürpriz değil. Bu arada şunu belirtmek isterim ki bunların yer çekimi ve aşk kavramlarının yaşadığımız dünyadaki fiziksel kanunlara ne kadar uyumlu olduğunu değil filmin oluşturduğu mantıksal örgüyü anlamaya çalışıyoruz.
Cooper, kızının odasında meydana gelen anormalliğin yerçekimiyle ilgili olduğunuz keşfetti. Daha sonra kumlardan oluşan bu ikili kodların birer koordinat olduğunu anladı ve bu sayede Nasa’nın gizli üstüne ulaşabilmeyi başardı. Burada yerçekimindeki anormalliklerin 50 yıl önce başladığını öğreniyoruz. Profesör, tam 40 yıldır bu yerçekimi anormalliklerini çözebileceği bir formül üzerinde çalışmaktadır. Onun teorisine göre yerçekimi kontrol edilebilir. Eğer yerçekimini kontrol etmeyi başarırlarsa bir gezegen dolusu insan başka bir gezegene taşınabilecekti. Cooper, karadelikten geçtikten sonra yer çekiminin bir başka özelliğini daha keşfedecek ama ona ilerde değinmeyi düşünüyorum.
Ancak profesörün pek kimseyle hatta kızıyla bile paylaşmadığı çok gizli bir bilgi bulunuyor. Profesör bu problemi uzun zaman önce çözmüş ama bunu kimseyle paylaşmamıştı. Ulaştığı sonuç kuantum mekaniği ve görecelikle uyuşmadığı için hiç bir işe yaramıyordu. Bir ilerleme kaydedebilmesi için kara deliğin içerisine ait bilgileri elde etmesi gerekiyordu ve bunu yapmanın bir yolu görülmüyordu. İşte profesör kendi kızı da dahil olmak üzere herkese bu konuda yalan söylemiş ve uzaya gönderdiği kişilerin geriye dönemeyeceğini onları uzayda koloni kurmak için gönderdiğini herkesten saklamıştı. Yani onun B planı aslında A planıydı. A planı ise gerçekte hiç olmadı.
Ancak uzayda yol alan astronotlar planları dahilinde olmasa bile karadeliğe ya da solucan deliğine yaklaşmak zorunda kalırlar. Bu sırada bilgisayar karadelikten kuantum verilerini toplayacaktır. Eğer bunları insanlara ulaştırmayı başarırlarsa onların kurtulması ve yeni dünyalara yerleşebilmeleri için gerekli imkanlar sağlanabilecektir.
Beşinci Boyut
Cooper solucan deliğinden geçtikten sonra kendisini; beşinci boyutta bulunan ama kim olduklarını bilmedikleri varlıklar tarafından inşa edilmiş 3 boyutlu bir alan içerisinde buldu. Bu alanda zaman artık fiziksel bir boyuta geçmişti ve somut olarak görülebilmekteydi. Bu alanda uzay-zamanı yerçekimi sayesinde bükülebilmişti. Bilgisayar, düşüş sırasında kuantum verilerini toplamayı başarmıştı ve onun bir şekilde dünyadakilere gönderilmesi gerekiyordu; ancak sinyallerin zamanı ve boyutları aşma imkanı yoktu. Burada Cooper yer çekiminin bir özelliğini hatırladı. Yer çekimi, boyutlar ve zaman arasından geçebilmektedir. Hatırladı, diyorum çünkü Grand bunu daha önce Cooper’a söylemişti. Cooper, yerçekiminin bu özelliğini kullanarak kızıyla iletişime geçmeyi başardı. Baştan beri kızının hayalet olarak adlandırdığı ve kitapların düşmesini sağlayan kişi kendisiydi.
Bu arada Cooper’in geçmişte kendisinin uzaya gitmesini önleme çabaları işe yaramamıştı. Eğer kendisinin gidişini engelleyebilseydi bir paradoks meydana gelecekti. Çünkü geçmişte uzay yolculuğuna çıkmasaydı şu an burada bu boyutlar arası mekanda olamazdı. İşte bu nedenle Cooper geçmişi değiştirmeyi başaramadı; zaten aksi olamazdı. Olsaydı kendisinin de o an yok olması gerekiyordu.
İncelemenin başında film iki sözcük üzerine yoğunlaşıyor demiştim. Yer çekimi ve aşk (sevgi). Şu an kadar yer çekimini konuştuk. Peki, filmde aşk ya da sevgi nasıl konumlandırılmış? Şimdi de biraz buna bakalım.
Filmde Aşk ya da Sevgi Nasıl Konumlandırılmış?
Uzay yolculuğu sırasında iki olası gezegenden hangisine gidecekleri konusunda bir fikir ayrılığı yaşarlar. Gezegenin birisinde Brand’in sevdiği kişi vardır. İşte buradan hareketle onun ağzından aşk hakkında şunları duymaktayız. “Aşk bizim icat ettiğimiz bir şey değil. Çok güçlü ve ölçülebilir bir şey. Bunların bir anlamı olmalı. Ölmüş insanları bile sevdiğimize göre belki aşk bizim algılayamadığımız bir üst boyutun kanıtı ya da eseridir. Aşk; bilinçli olarak zaman ve boyutların ötesine geçirebildiğimiz tek şeydir.” Bu cümleler size neyi hatırlattı? Yer çekimi… Evet, aşk ve yerçekimi zaman ve boyutları aşabilen iki yegane unsurdur.
Cooper, dünyayı kurtarmak için seçilen kişinin aslında kendi kızı olduğunu ve onun bir köprü görevi üstlendiğini anlamıştır. Beşinci boyuttaki kişiler ya da varlıklar tüm imkanlarına rağmen üç boyutlu dünya ile temas kuramıyorlar. Bu teması sağlayacak kişi Cooper’dan başkası olamaz. Çünkü kızıyla arasında çok güçlü bir sevgi bulunuyor. Cooper işte bu sevgi sayesinde, yer çekimini kullanarak boyutlar arası iletişimi sağlayabilmiştir. Onun saati kullanarak gönderdiği kuantum verileri sayesinde Satürn’ün yörüngesine harika bir üst inşa edilmiş ve tüm insanlar oraya taşınabilmiştir.
Cooper’ı karadeliğe ulaştıran fizik kuralları olsa da onun kızıyla iletişim kurmasını sağlayan şey aralarındaki sevgiydi.
Aslında dikkat ederseniz film boyunca sevginin gücü inanılmaz bir kurguyla aktarılmış. Kızı, babasını; babası kızını göremese de aralarındaki sevgi hiç bitmedi ve dünyayı kurtaran şey bu sevgi oldu. Brand, onlarca yıldır görmediği ve aşık olduğu adam için gezegenler arasında yolculuk yaptı. Sonunda ulaştığı gezegene bir koloni kurmayı başardı ve belki de geleceğin insanları orada var olmaya devam edecekler. Filmde, sevginin gücü fizik kurallarıyla eşdeğer belki de bir adım ötede gösterilmiş.
Üstün varlıklar kimdi?
Filmin birkaç yerinde insan ırkına yardım eden varlıklardan söz ediliyor. Örneğin kara deliği onların açtığı düşünülmekte. Profesör, Cooper’ın onlar tarafından seçildiğini söylemektedir çünkü Cooper bir anda çok gizli bir üssün yerini bularak oraya gelebilmişti. Ama dikkat ederseniz gizli üssün yerini Cooper’a söyleyen kişi Cooper’ın diğer boyutta bulunan kendisiydi. Bu durumda onlar “Cooper” mı? Devam edelim.
Brand, uzay yolculuğu sırasında onlardan birisiyle el sıkıştığını düşündü. Ama el sıkıştığı kişi zamanı bükebilen Cooper’dan başkası değildi. Bu durumda aynı soruyu yine sorayım “Onlar Cooper’ mı?”
Bu sorunun cevabı şu: Hayır, onlar Cooper değildi. Brand ve profesör ellerindeki bilgileri kullanarak yapıyorlardı ama yanılıyorlardı. Gerçek onlar; beşinci boyuta ulaşabilecek kadar evrimleşmiş ya da gelişmiş diğer insanlardı…
Ancak burada filmin ne yazık ki cevapsız bıraktığı bir soru karşımıza çıkmakta. Soru şu: Üst boyutta bulunan evrimleşmiş insanlar neden dünyanın kurtulması için çabalıyorlar? Bunun nedeni gelecekte yaşadıkları sorunlarsa bunlar ne olabilir? Bu sorunun cevabı filmde verilmese de şöyle bir yorum yapabiliriz.
İlerde Satürn yörüngesine yerleşecek insanları yani geleceğin insanlarını kurtaran kişi, karadeliğin verilerini onlara göndermeyi başaran Cooper. Yani Cooper bu verileri gönderemeseydi dünyadaki insanlar ölecek ve dünya dışına çıkamayacaklardı.
Bu insanlar Cooper’dan geçmişi değiştirmesini istemediler
Eğer Cooper geçmişi değiştirseydi yani kendisinin uzay yolculuğuna çıkmasını engelleyebilseydi zaten o an orada olamazdı. Geçmişi değiştiremedi çünkü geçmiş çoktan yaşanmıştı. Dünyayı kurtarabildi çünkü dünya henüz yok olmamıştı. Cooper ve kızı farklı mekanlarda olsalar da paralel zamanlarda yaşadıkları olaylar her ikisi için de hep şimdiki zamandı. Olayların hepsi birbiriyle bağlantılı. Dolayısıyla gelecekteki insanların var olması Cooper’ın o an orada bulunmasıyla mümkün olabildi. Gelecekteki insanlar büyük olasılıkla Satürn’e yerleşen insanların geleceği. Gelecekteki insanlar var olabilmek için Cooper’den bunu yapmasını istediler.
Peki henüz Cooper, dünyayı kurtarmadan onlar nasıl var olabilir? İşte burası tam bir paradoks. Bu sorunun cevabını veremeyiz çünkü senaryoda tam olarak bir cevabı yok. Sonuç olarak ne Cooper’ın buraya ulaşması ne de kızının yerçekimini kontrol edecek formülü bulması… Bunların hiçbirisi başarısız olamazdı çünkü gelecekteki insanların varlığı buna bağlıydı. Onlar varsa bu görevler başarıya ulaşacaktı.
Filmde Yer Alan Bazı Mantık Hataları
Ben filmleri kendi oluşturdukları kuramsal dünyalarında değerlendirmek gerektiğini düşünen birisiyim. Aksi bir durumda hiçbir süper kahraman filmini seyredemeyiz bile. Yıldızlararasında filminde fizik kuralları bağlamında bazı hataların olduğu bir gerçek. Bence bunların en büyüğü şu: Bir karadeliğe giren ve onun kütle çekim gücüne yakalanan her şey saniyeler içerisinde paramparça olur. Filmdeki geminin deliğin içerisine girerek sağlam çıkmasının normal şartlarda bir izahı yok ama söylediğim gibi bunu eleştirmek bence doğru değil. Sonuçta bu bir film ve o gemi oradan geçmeliydi.
Karadeliğin yanında bir gezegenin bulunabilmesi ne kadar mümkün bilemiyorum. Onun kütle çekimine hiçbir gezegenin dayanabilme imkanı yok. Ayrıca karadeliğin yakınındaki bir gezegen nasıl bu kadar aydınlık olabilir? Işık kaynağı nedir? Karadelik ışığı da yuttuğuna göre bu gezegene ışık nereden geliyor?
Başarılı bir pilot olan Cooper en yakın yıldıza gitmenin 1000 yıl alacağını söylemek gibi bir hatayı nasıl yaptı? Dünyaya en yakın yıldızın dünyaya olan uzaklığı 4,2 ışık yılıdır. Filmde çok ileri bir teknoloji görmediğimize göre bu hatanın yapılmaması gerekiyordu.
Filmin eleştirilebilecek başka yönleri de var özellikle fiziksel kurallar bağlamında… Ancak ben az önce söylediğim gibi filmi kendi gerçekliği içerisinde düşünmeyi tercih ediyorum. Yıldızlararası sonuçta bir film belgesel değil.
Interstellar-Yıldızlararası film incelemesini 25. Kare Youtube kanalından seyredebilirsiniz.