Revolver- Tabanca (2005), yaklaşık iki saat boyunca dur durak bilmeden beyninizi yoracak ve çoğu zaman size neyi seyrettiğinizi bile unutturabilecek kadar karmaşık bir film. Filmdeki olayları hiç kopmadan takip edebilmek neredeyse imkansız. Bu cümlelerim sizi korkutmasın demek isterdim ama tam aksine bu filmin herkese göre olmadığını ve eğer seyretmeye karar verirseniz sizi çok ama çok yoracağını anlatmak istedim.
Orijinal Adı: Revolver
Tür: Aksiyon, suç, dram
Yönetmen: Guy Ritchie
Yapım Yılı: 2005, Fransa-İngiltere
Türkiye Gösterim Tarihi: 04 Nisan 2008
Oyuncular: Jason Statham, Ray Liotta, André Benjamin
Süre: 1 saat 51 dakika
Konu: Hapishanede yedi yıl kaldıktan sonra dışarıya çıkan Jake, eski patronu olan Mr D ile arasında yarım kalan hesaplaşmayı bitirmek amacındadır. Ancak bu hesaplaşma sandığı kadar kolay olmayacaktır.
Bu yazıda filmin tüm sahnelerini analiz etme imkanımız ne yazık ki yok. Çünkü filmdeki istisnasız tüm konuşmalar, tüm replikler ve tüm sahnelerin psikolojik göndermeleri var. Revolver’ın IMDB puanının aslında bu kadar kaliteli bir film için böylesine düşük olma nedeni de bu. Filmi anlamak ve çözmek gerçekten çok zor. Revolver, tüm film boyunca seyircileri bir an bile dinlendirmeden beyinleri alt üst eden ve finalde de herkesi akıllarında yüzlerce soruyla ortalıkta bırakıveren bir yapım.
Yorulmaya hazırsanız buyurun başlayalım. Yazının bundan sonrası tamamen spoiler içeriyor.
Öncelikle şunu söylemek gerekiyor ki filmin tamamı Jake Green’in zihninde geçmektedir
Onu filmin başında hapishaneye girerken ve bir süre sonra da çıkarken görürüz ama o aslında hapishaneden asla çıkmamıştır. Filmde gördüğümüz ya da göremeyip varlığını duyduğumuz karakterler onun egosu, süper egosu, vicdanı, pişmanlıkları ya da inançları gibi unsurları temsil etmektedir. Dolayısıyla film boyunca gördüğümüz herkes onun zihninde gerçekleşen savaş ya da oyunun birer parçasıdır.
Filmin açılışında ve filmin çeşitli yerlerinde gördüğümüz yazılarda aslında filmin ya da seyredeceğimiz bölümün mantığını oluşturan mesajlar gizlidir. Örneğin “En büyük düşman bakacağın en son yerde saklıdır.” yazısı onun filmin sonunda ancak kurtulacağı en büyük düşmanına ve onun aslında kendi zihninde saklanıyor oluşuna; “Akıllanmanın en büyük yolu daha akıllı bir rakiple oynamaktadır.” yazısı onun aslında tüm film boyunca kendi sağduyusu ile oynadığı büyük oyuna işaret etmektedir.
Psikanalizin Yapısalcı Kuram’ı zihni id, ego ve süper ego olmak üzere üç parçaya böler
Biz filmde bu üç zihinsel yapının savaşını seyretmekteyiz. Tabi ki bunların yanında başka unsurlar da bulunmaktadır ancak savaşın merkezinde yer alan duygular tam olarak bunlardır.
Bu üç unsurun ne anlama geldiğini en basit şekilde bile olsa bilmeden ne yazık ki filmi anlama şansımız yok. Bu nedenle kısaca bunları ne anlama geldiğine bakalım.
İd: İnsanın yeme, içme ve cinsel birliktelik gibi biyolojik ihtiyaçlarını karşılama dürtülerinden oluşur.
Bunların karşılanması onun en büyük amacıdır ve bu ihtiyaçlarına ulaşmak için engel gördüğü manevi önermeleri reddeder. İnsan doğasındaki saldırganlık id’in isteklerini karşılama içgüdüsünden ileri gelmektedir. Konumuz sinema olduğu için film dünyasından bir örnek vermek istiyorum. Hannibal’ın çocukluğunu ve gençliğini anlatan Hannibal Doğuyor adlı filmde aç kalan askerlerin bir çocuğu yemesi kendi id-lerinin isteklerine teslim olmalarından ileri gelmiştir.
Süper ego: Süper ego manevi değerleri ve bir yönden sosyal olarak da uyarılan vicdanı temsil eder ve id’in isteklerini frenler, onları sorgular ve bir süzgeçten geçirir.
id ve süper ego birbiri ile çatışma halindedir. Süper egonun ihtiyaçları yerine getirilmezse suçluluk duygusu ya da utanç ortaya çıkar. Yine Hannibal Doğuyor filminden örnek vermek gerekirse askerlerin aç kalsalar da çocuğu yeme düşüncelerinin yanlış olduğunu söyleyen ses süper egolarıdır.
Ego: Ego, id ve süper ego arasındaki dengedir.
İdin istekleri süper ego tarafından reddedildiği zaman ego bunların arasını bulur ve bir denge oluşturmaya çalışır. İnkâr, bastırma, yansıtma ve reaksiyon gösterme gibi tepkiler egonun denge kurma çabalarıdır.
Az önce söylediğim gibi filmde bu üç yapının savaşı anlatılmaktadır
Tüm bunları hapishaneden hayal eden Jake beyinsel ya da zihinsel bir dönüşüm geçirmekte ve hangi Jake olacağına karar vermeye çalışmaktadır. O, film boyunca gördüğümüz bu savaşı kendi zaaflarıyla ve beğenmediği yönleriyle yapmaktadır. Aksi bir durum olsaydı yani kendisini olduğu gibi kabul etseydi zaten bu dönüşümü yaşayamazdı. Paraya çok fazla önem vermesi ve sadece kendisini düşünmesi onun savaş verdiği en büyük iki özelliğidir. Bunlara inceleme boyunca yer yer değinmeyi planlıyorum.
Şimdi tüm bu bahsettiğim durumların filme nasıl yansıdığına bakalım
Jake’in hapishaneden zihnen bile olsa çıkışı savaşın ya da oyunun başlangıcıdır. Zaten bu çıkışın hemen öncesinde ekranda şu yazı belirir: “Savaştan kaçış yoktur; ancak ertelenir. O da düşmanın yararına olur.” Filmin birkaç yerinde duyacağımız gibi o hapishanede yedi yıl kalmıştır. İşte bu süre içerisinde iç hesaplaşmalar ve pişmanlıklar yaşaması ya da düşüncelerinde değişimler geçirmesi normal kabul edilmelidir.
Filmin hemen başındaki araba sahnesinde tüm bunların Jake’nin zihninde yaşadığına dair bir ipucu verilmektedir. Arka koltukta oturan kişi bir anda yerini daha sonra Jake’in kardeşi olduğunu öğreneceğimiz Billy’e bırakır. Billy, Jake’e “Bunun iyi bir fikir olduğuna emin misin?” diye sorar. Jake daha sonra göreceğimiz gibi intikam almaya gitmektedir. Şu an Jake’i yönlendiren onun ilkel dürtüleri yani ididir. Onu mantıksal olarak frenlemeye çalışan kişi ise Jake’nin süper egosudur.
Mr. D olarak seyredeceğimiz bu karakter filmin hemen başında birisinin öldürülmesi gibi kirli bir işten bahsetmektedir. Mr. D, Jake’in zihnindeki en büyük düşmanı temsil etmektedir. Mr. D, Jake’in gerçek dünyadaki patronudur; Jake aslında onu kazıklayarak parasını çalmıştır. Jake ve Mr. D arasında ayrıntılarını daha sonra öğreneceğimiz yarım kalmış bir hesaplaşma bulunmaktadır. İşte bu nedenle Jake aslında kendi iç hesaplaşmasını anlatan bu büyük savaşta en büyük düşmanı olarak onu seçmiştir. Mr. D, Jake’in zihnindeki güçlü karakterlerden birisidir ve aslında Jake’in kendisidir.
Kumar sahnesi
Mr. D’nin yardımcı olan Paul, patronu Jake ile kumar oynamaya karar verince onu uyarır ve onun çok iyi olduğunu söyler. Dikkat ederseniz hem Jake hem de Mr. D’nin yanında onları frenleyen ve doğruları söyleyen yardımcıları bulunmaktadır. Paul’un bu uyarısı idin isteklerini frenlemeye çalışan süper egonun sesidir. Ancak idin arzuları baskın gelir ve Mr. D süper egoyu dinlemez. Paul’un nasıl geriye çekildiğine dikkat edin. Süper ego id tarafından bastırıldı ve kendisini geriye çekti .
Asansör korkusu
Jake’in asansör kullanmaktan korkması, asansörün içine girdiği zaman bunalması ve terlemesi büyük olasılıkla onun tek kişilik hücrede uzun süre kalmasından kaynaklanan bir korkudur. Basit gibi görünen asansör sahnesinde harika ayrıntılar gizlidir. Billy aynen arabada yaptığı gibi ona mantıksal bir seçenek sunar. Billy onun ilkel korkusunu dengelemeye çalışan süper egosu olarak konuşur. Ancak Jake ikna olmaz. İşte tam bu sırada filmin tamamında duyacağımız iç sesini duyarız. Bilindiği gibi süper ego ve id kendi aralarında çalışma yaşarlar. Bu sahnede duyduğumuz ses süper egoya direnen id’in ta kendisidir.
Diğer koruma bu kez ona daha yumuşakça yaklaşır. Dikkat ederseniz Bill, Jake’e “20 katı yürüyerek mi çıkacaksın? Aptal olma” diye çıkışmış ve Jake’i ikna edememişti. Bu kez ego devreye girer ve süper ego ile id arasındaki bu anlaşmazlığı bir seçenek sunarak kibarca çözer. İşte bu an onun egoyu temsilen konuştuğu anlarız.
Mr. D’nin masada söylediği “Bana ne faydası var?” İşte bu soru Jake’in zihinsel kavgasında aşmak istediği en büyük sorununu özetler. Bencilce ve egoistçe bir düşüncenin yansıması olan bu soru Jake’in en büyük düşmanı olarak beden bulan Mr. D’nin hayat felsefesidir.
Mr. D’nin Jake’in sadece kendi çıkarını düşünen narsist ve hayvani yönünü temsil ettiğini söyleyebiliriz
İlerde daha net göreceğimiz üzere paraya çok fazla önem veren Jake, Mr. D’de vücut bulun tüm bu zaaflarından adım adım kurtulacaktır.
Mr. D daha ilk konuşmalarında Jake’i birbirinden ağır sözlerle ezmeye çalışır. Ona daha önceden kendi çalışanı olduğunu hatırlatır ve asla bir patron olamayacağını söyler. Bu, en büyük düşman ve Jake arasındaki savaşta küçük bir meydan muharebesidir. Mr. D ilk karşılaşmadan yenilgi alarak ayrılır.
Jake; egosu, süper egosu ve id-inin müdahale etmediği bir an merdivenleri kullanmaya karar verir. Üstelik az önce filmin ana karakterlerinden Zack’in eline verdiği kartı okumaz bile. Kartta asansörü kullan yazmaktadır. Kararı tamamen kendisi alan Jake merdivenlerden yuvarlanır. Bu düşüş onun neyi yanlış yaptığını sorgulamasına yol açacaktır.
Bu arada Mr. D’nin gönderdiği kiralık katil Jake’i öldürmeyi başaramaz
Jake bu saldırıdan yerdeki not sayesinde kurtulur. Bu notu kimin ve neden yazdığının önemi yok. Önemli olan Jake’in öldürülemeyecek olması. Onun bu kendi kurgusundaki hesaplaşma bitmeden öldürülmesi söz konusu olamaz. İşte bu yüzden hiçbir zaman ıskalamayan seri katil Sorter onu vuramaz. Bu duruma Mr. D ve kendisi de dahil olmak üzere hiç kimse inanamaz ama Sorter gerçekten ıskalamıştır.
Jake, saldırıdan kurtulduktan sonra Zach tarafından Avi ile tanışmaya götürülür. Filmin sonlarında bu ikilinin hapishanede yan odada kalan kişiler olduğunu göreceğiz. Jake onları anlatırken ederken birisi düzenbaz diğeri satranç ustasıydı, der. İlerleyen sahnelerde Zach’in, Jake’e “Çok iyi bir düzenbazsın” dediğini duyarız. Onun zaten çok iyi bir satranç ustası olduğunu biliyoruz. Dolasıyla Jake hapishanedeki adamları anlatırken aslında kendisini anlatmaktadır; ancak henüz bunun farkında değildir.
Şimdi zach ve avi’nin neyi temsil ettiklerine bakalım
Dikkat ederseniz bu iki her ne kadar onu kullanıyor gibi dursalar ve onu kızdırsalar da sonuç olarak onlar Jake’in kendi zaaflarını yenmelerinde ona yardım etmektedirler. Jake’in para zaafını ve kendisini üstün görme ya da sadece kendisini düşünme zaaflarını yenmelerinde onlar ona rehberlik etmektedirler. İşte bu nedenle onlara vicdansal sesler yani sağduyu olarak bakabiliriz. Sağduyumuz yani vicdanımız her ne kadar acı da olsa ve belki çoğu zaman onu dinlemesek de bize en doğru reçeteleri sunan bir rehberdir. Vicdanına danış, sözü buradan gelir. Bu ikili onu filmin sonuna kadar bırakmayacak ve ona rehberlik edecektir. Zach ve Avi’nin baş harflerinin alfabenin ilk ve son harfleri olduğunu eminim fark ettiniz. Bu bence onların kapsayıcı rolüne işarettir. Onlar adeta romanlardaki tanrısal bakış ya da anlatımda olduğu gibi her şeyi bilmekte ve Jake’i sabırla yönlendirmekte ve onu terbiye etmektedirler.
Avi’nin konuşma sırasında Jake’e gösterdiği ve üç gün içerisinde öleceğini söyleyen hastane raporu Jake’in onların yani sağduyunun yönlendirmelerine kendisini açması için bir sebepti. O rapor olmasaydı Jake vermiş olduğu savaşta rehberden yani sağduyudan yoksun kalacak ve yolunu çizemeyecekti.
Normal şartlarda asla sağduyusunun sesini dinlemeyecek olan Jake, hastane raporunun doğru olduğunu teyit ettikten sonra çaresizce Avi ve Zach’in şartlarını kabul etmek ve onların oyununa dahil olmak zorunda kalır.
Bu arada Jake’in tüm şehvet duygularının ve egoist yönlerinin beden bulmuş hali olan Mr. D’nin bir diğer güç öznesi olan tetikçiye bir çekim duyduğu açıkça görülmektedir.
Bu durumu tetikçinin yetenekli ve işinde çok iyi olmasına ve aynı zamanda ilerde göreceğimiz üzere kendi doğrularını seçmekte hiç tereddüt göstermemesine bağlayabiliriz. Bu kadar güçlü bir karakterin gücü seven ve güce tapan Mr. D’ye çekici gelmesi gayet normal.
Jake, kendi parasının başkalarına dağıtılmasını hiç sesini çıkarmadan seyretmek zorunda kalır. Avi onun parayı ne kadar sevdiğini bilmektedir. İşte bu nedenle kendi parasının dağıtılmasını seyretmek Jake için en zor şeylerden birisidir.
Ancak oldukça zeki birisi olan Jake henüz ilk işinde bu yaptıklarının aslında bu savaşı kazanabilmesi için tek seçenek olduğunu anlamaya başlar. Ancak yine de bu yaptığını ne anlama geldiğini henüz tam olarak kavradığı söylenemez.
Jake en büyük düşmanını iyi tanımaktadır
Arabada geçen bu konuşmada Jake, en büyük düşmanını çok iyi tanıdığını belli eden şu cümleleri kurar: “Biliyorum ki hiçbir şey onu küçük düşmek ve biraz para kaybetmekten daha çok yaralayamaz.” Jake’in en büyük düşmanı için kullandığı bu ifadeler aslında kendini anlatmaktadır. Dikkat ederseniz sağduyuları onun bu savaş kazanması için tam da bu cümlelerde söylenenleri uygulamaktadır. Jake’in kalacağı otelin oldukça düşük kalitede seçilmesi de küçük düşürmenin bir parçasıdır.
Filmde Gold yani altın olarak adlandırılan kişi doğrudan tanrıyı temsil etmektedir. Onun ısrarla vurgulanan özellikleri fazla zaman ve ikinci bir şans vermemesidir. Gold, fazla zaman vermez; insanların dünyadaki hayatları yüz yıllarla ya da sonsuzlukla karşılaştırıldığında aslında çok kısadır. Gold ikinci bir şans vermez; çünkü ölen kimse bir daha dirilemez. Hiç kimse Gold’u göremez ama Gold her şeyi görür. İşte bunlar Gold’un şifreleridir.
Gold’un diğer şifrelerine göz atalım
Paul, Gold’u hiç kimsenin göremeyeceğini ancak onun temsilcileri ile görüşebileceklerini söyler (27:40). Temsilciler semavi dinlerin tamamında yaratıcı tarafından görevlendirildiği kabul edilen messenger-ler yani peygamberlerdir. Onların haberciyi beklerlerken nasıl saygıyla durduğuna, görüşme için seçilen mekanın atmosferine ve Gold’un temsilcisi belirdiği zaman duyulan ilahi tarzındaki müziğe dikkat edelim. Tüm bunlar görülmeyen ama her şeye sahip olan yaratıcıya işaret etmektedir. Bu arada temsilcinin tokalaşmaktan bile kaçınması ve ayrıca tavırlarında göstermiş olduğu kibir bize Jake’in kutsal öğretilere bakışını yansıtmaktadır. Jake, hem Gold’u hem de temsilcilerini kibirli ve soğuk kimseler olarak tasarlamaktadır. Ona göre Gold’un sözlüğünde özür-e yer yoktur.
Mr. D’nin herkes ayrıldıktan sonra kutsalları temsil eden görsellerin arasında yalnız kalması onun hücredeki yalnızlığına ve kendi düşüncesine göre yaratıcı tarafından yalnız bırakılışına işaret ettiği söylenebilir.
Jake’in yaşlı bir kadının evine gönderilmesi filmdeki kırılma noktalarından birisidir. Dikkat ederseniz bu sahnede çok önemli iki şey gerçekleşmektedir. Bunların ilki Jake’in kurallara aykırı davranarak sorgulama yapması ve Zach’ın buna bir şey dememesi… Zach ona mobilyaları, köpeği veya televizyonu almasını söyler ama Jake bunu yapmaz. İkinci olarak yaşlı kadının yanından ayrılmadan önce Jake ona bir miktar para bırakır hem de kendi isteği ile. Bu onun normal şartlarda asla yapmayacağı bir davranış. Jake’in paraya karşı zaafının yavaş yavaş da olsa kırıldığını görmekteyiz.
Sam Gold ve onun karşısındaki güç
Jake ve diğerlerinin Gold’un mallarını çalması üzerine çaresiz kalan Mr. D mal bulabilmek için yardımcısı Paul’u Lord John’a gönderir. Dikkat ederseniz Mr D, Lord John’un adını duyar duymaz rekabeti körüklemeyeceğini söyler. Lord John’un rekabet ettiği kişi tam olarak Sam Gold’dur. Sam Gold yaratıcıyı temsil ettiğine göre onun karşında duran ve onunla rekabet eden kişi şeytanı temsil etmektedir.
Zaten Lord John’un ağzının oldukça bozuk ve bulunduğu ortamın cehenneme atıfla kırmızı olduğunu görürüz. Ayrıca kendisiyle konuşmaya gelen Paul’e bakmaz bile. Yani bir kibir abidesidir. Lord John’u film boyunca sürekli yemek yerken ya da kadınlarla eğlenirken ve kırmızı tonun ağır bastığı ortamlarda görürüz. Lord John’un şahsında gördüğümüz bu zevkler şeytanın insana vaatlerini temsil etmektedir.
Gold’un canını sıkan hiç kimsenin hayatta kalamayacağını biliyoruz. Bunun iki istisnası vardır: Jake ve Mr. D… Jake ve Mr D. Gold’un canını sıksalar da Gold onlara dokunmaz. Bunun nedeni Jake’in kendi hesaplaşmasını kendi zihninde dıştan bir müdahale olmadan bitirmek istemesi. Hapishanede kurguladığı bu savaştaki en büyük düşmanına ne olacağına kendisi karar verecek.
Çatıda golf oynadıkları bu sahnede Avi’nin sorusuna cevap veren Jake’in bu cevabı hapishanede yatağında uzanırken verdiğini görürüz. Filmin sonlarına doğru yer alan bu sahnede onun hala hücresinde olduğu net olarak görülmektedir.
Sağduyu Avi, Sam’e artık düşmanının kim olduğunu yavaş yavaş hissettirir
“Senin para zaafın ve sadece kendini düşünecek kadar narsist olman en büyük düşmanın. Bunları dostun sanıyordun.” Avi, Jake’i bu sözlerle sarstıktan sonra onu şok etmeye devam eder. Ona düşmanın saklanacağı en iyi yeri sorar. Bu yer onun bakacağı en son yer; yani kendi içi veya zihnidir. Onun dış dünyada aradığı düşman aslında kendi zihnindedir.
Jake’in Mr D’nin yatak odasına girdiği ve onu uyurken yakaladığı sahnede ego, süper ego, id ve sağduyu arasındaki müthiş savaşa şahit oluruz.
Bu sahnede filmde pek çok kez olduğu gibi yine merdiven ve asansör arasında tercih yapmak zorunda kalır. Arka planda Avi’nin sesini duyarız. “Gitmek istemediğin her yerde onu bulacaksın.” Kastettiği en büyük düşmanıdır. Avi, Jake’e, eğer kaçarsan onlar her yerde karşına çıkacak, demektedir. Jake artık bu yüzleşmeden kaçmamalıdır. Kendisi için inanılmaz bir tercih yapar ve asansöre biner. Bu normal şartlarda onun asla yapmayacağı bir tercihtir.
Asansörde Jake, bu ana kadar kendisi sandığı yönüyle yani kendisinin bencil ve egoist tarafıyla zihinsel bir savaşa girer
Jake hep kendisinin o olduğunu düşünmüştür ama sağduyusu Avi’nin de yardımıyla artık kendisinin egodan ibaret olmadığının farkına varır ve ona “Sen ben değilsin” der. İnanılmaz yüksek egosu aksini iddia etse de Jake artık onun ve kendisini kim olduğunu net olarak görmektedir. Elinden silahı atar ve “Beni sen kontrol etmiyorsun, ben seni kontrol ediyorum!” der. Bunu başardığı anda asansör normale döner.
Revolver- Tabanca (2005) film incelemesinin tamamını 25. Kare Youtube kanalından seyredebilirsiniz.