Minspace veya orijinal adıyla Anna (2013), bilim-kurgu türünde pek çok filmden aşina olduğumuz bir konuyu işliyor. Zihinlere ya da anılara erişim sağlamayı başarmış bir teknoloji… Bu teknolojinin üzerinde kullanıldığı zeki birisi ve bunun üzerine gelişen olaylar… Anna, türün bağımlıları için sıradan denebilecek bir kurguya sahip. Hatta dikkatli izleyiciler için finalin hiç de sürpriz olmayacağını da rahatlıkla söyleyebilirim.
Filmin konusu
Filmde anılara erişim sağlayan bir birimin önemli elemanlarından olan John’un yaşadıklarını seyrediyoruz. Anılara erişim teknolojisi mahkemelerde doğrudan bir kanıt sayılmasa da yine dikkate alınabilecek kadar ilerlemiştir. Son işinde bir başkasının anılarına erişim sağladığı sırada kendi anılarını da işin içine karıştırdığı için bazı zihinsel sorunlar yaşamıştır. Patronu Sebastian bir süre sonra ona yeni bir iş teklif eder. Henüz 16 yaşında bulunan Anna isimli sıra dışı bir kız bir süredir yemek yemeyi reddetmektedir. John’un işi görünüşe göre kolaydır. Onun anılarına erişim sağlayıp onu yemekten alıkoyan sorunu bulmak ve kızı yemek yemeğe ikna etmek. Ancak John kızla iletişim kurmaya başlayınca sorunun göründüğü gibi basit olmadığını daha karmaşık olduğunu anlayacaktır.
Yazının bundan sonrası spoiler içeriyor.
“Sen Benim Güvenli Alanımsın”
Anna aslında en baştan beri psikopat ve derinlere inildiği zaman da narsis birisiydi. Doğuştan getirdiği ve kendisini yaşıtlarına göre farklı birisi haline getiren sanat anlayışı, zekası, ikna yeteneği gibi özellikleri onu tehlikeli birisi haline getirmişti. Okuldayken kendisine hedefler seçiyor ve insanlara zarar bile verecek olsa bunu hiç önemsemeden bu hedeflerini gerçekleştirmek için zekice yollar buluyordu. Öğretmeni onun her baktığı yerde olduğunu, yalnız kalmak için fırsatlar oluşturduğunu söylüyordu ki bu doğruydu. Üvey babasının onun hakkında söyledikleri aslında doğruydu. O gerçekten neredeyse lanetli birisiydi ve çok tehlikeliydi.
Okulda kızların çayına bir şeyler katan kişi kendisiydi. Onun tekrar okula dönme olasılığı artık bulunmuyordu. Bu nedenle ya evinde odasında hapis gibi bir yaşam sürecekti ya da üvey babasının söylediği gibi bir hastaneye yatmayı kabul edecekti. Her ikisi de onun için olası bir seçenek asla değildi. Ne yapıp etmeli oradan kurtulmalıydı. Ancak 7/24 kamerayla gözetim yapılan bir yerden kaçmak kolay değildi.
Ancak John’un gelişi her şeyi değiştiriverdi. Onu kendi planı için kullanabileceğini en başta anlamıştı. Bu yüzden onun gitmemesi için yalvarıyor ve ona “Sen benim sığınağımsın… Güvenli alanımsın…” tarzında notlar iletiyordu.
Gerçekler, Sadece Gerçekler
Okuldaki arkadaşlarına zarar veren kişi Anna’ydı. Öğretmeni onun fotoğraflarını çekmişti gerçekten ama onu tahrik eden Anna’nın kendisiydi. Fare Surat lakaplı bir kız gerçekten okulda vardı ama anıları manipüle edebilen Anna, onu John’a bir başkası gibi gösterdi. Böylece okuldaki olayları üzerine atabileceği bir şüpheli meydana getirdi. Sağlık görevlisi olan Judith’i merdivenlerden atan kişi Anna’ydı. Bunun nedeni şüpheleri üvey babasının üzerine çekmekti. Robert’in Judith’le ilişkisi olduğunu söyledi ki daha sonra Judith’in tepkisinden anladığımız kadarıyla bu tamamen bir yalandı.
Anna, anı teknolojisinin açıklarını buldu ve John’a orada yanıltıcı gösterimler yaptı. Sonrasında o hala anılardayken uyandı ve onun bilgisayarına çıplak çocuk fotoları download etti. Ona verdiği anahtar aslında güvenlik odasına aitti. Ormandaki buluşmada John’un eline kan bulaştırdı. Öncesinden kameraların önünde ona sarılması da hep bilinçli yaptığı hareketlerdi.
Sonuç olarak Anna zekasını kullanarak herkesi alt etmeyi ve evden kaçmayı başardı. Onun nereye gittiği, nerede yaşadığı ve nasıl kaçtığına dair herhangi bir ipucu verilmiyor filmde.
Finalde John’un evi satarak kefalet ücretini karşıladığı anlaşılıyor. Çünkü patronu daha öncesinden bundan bahsetmişti ve mahkemenin uzun olacağını da söylemişti.
Sonuç
Sonuç olarak Anna yüksek beklentilerle izlenmemesi gereken ve finali de dahil çoğu yeri ön görülebilen bir gizem filmi. Vakit geçirmek için seyredilebilir diye düşünüyorum. Filmin IMDB puanı 6,3 ancak ben özellikle senaryosunu (bu tür için) zayıf bulduğum ve çoğu filmden esinlendiği açık olan sahnelerle dolu olduğu için 6,0 veriyorum.
film yorumlarınızı begendigim için bir film daha paylaşmak istedim. ” the passion of Anna” Bergman filmin yönetmeni, 1969 yapımı.
teşekkür ederim; not alıyorum filmi.