Güney Kore yapımı Parazit (2019); En İyi Film, En İyi Özgün Senaryo, En İyi Uluslararası Film ve En İyi Yönetmen dallarında aldığı ödüllerle 2020 Oscar ödüllerine damgasını vurdu. Bu yazıda parazit filminin detayları ve verdiği mesajlar üzerine konuşmak istiyorum ancak öncelikle filmin konusunu özetlemek istiyorum.
Filmde zengin bir ailenin yanında hizmetçi olarak çalışan, fakir ve oldukça yoksul bir ailenin yaşadıkları anlatılıyor. Açgözlülüğün ve sınıfsal ayrımcılığın çarpıcı bir şekilde verildiği filmde bu iki aile arasındaki dengeler istenmeyen olaylar sonucunda bozulmak üzeredir.
Yazının bundan sonrası tamamen spoiler içeriyor.
Parazit Yaşamı Sürenler Sadece Alttakiler mi?
Filmin adı da olan parazit en basit anlamıyla; bir başka canlıya bağımlı olarak yaşayabilen ve aynı zamanda o canlıya zarar verebilen bir organizmanın adı. Ona asalak da deniliyor. Filmde bu tanımlama adeta parazit gibi yaşayan bir aileyi ve onların şahsında sosyal bir sınıfı tanımlamak için kullanılıyor. Zaten filmdeki karakterlere birey olarak bakmamak gerekiyor. Alt ve üst kavramlarıyla sıkça vurgulandığı gibi bir taraf ekonomik ve eğitimsel yani sınıfsal olarak en alt tabakayı diğer tarafsa bunun tam tersini simgeliyor.
Filmde bu haklı olarak bu aileye parazit yakıştırması yapılıyor. Çünkü bu fakir aile gerçekten de hem zengin aileye bağımlı bir yaşam sürüyor hem de bunu yaparken onlara maddi ve manevi zarar veriyor. Diğer taraftan bu aileye açıkça hamamböceği yakıştırması da yapılıyor hem de kendileri tarafından. Gerçekten de bir süre sonra evin sahipleri eve geldiği anda her birisi adeta bir hamamböceği gibi buldukları en güvenli yerin altına saklanıveriyor ve tehlike geçene kadar oradan çıkamıyorlar.
Kevin’ın Ailesini İşe Aldırmak İstemesi Normal Değil mi?
Normal şartlarda Kevin’ın kardeşini, anne ve babasını işe aldırmaya çalışmasında bir sorun yok ama sıkıntı olan bunu yaparken kullandıkları yöntem. Bir anda onların ailecek sahtekar olduğunu ayrıca kelimenin tam anlamıyla bu işte profesyonel çalıştıklarını anlıyoruz. Bünyesine yapışıp kanını emecekleri canlının etrafını ustalıkla sarıyorlar. Tam bir ekip havası ve profesyonellik kokuyor çalışmalarında. Üstelik bunu yaparken hiçbir ahlaki kriterleri de bulunmuyor. Tek düşündükleri kendileri. Baba eski şoförü düşündüğü anda kızından hemen itiraz yükseliyor. “Altta olan biziz; yardıma ihtiyacı olan biziz… Başkalarını asla düşünme;” mesajı veriyor babasına. Yaşamsal varlığına yönelmiş en küçük tehlikeyi sezdiği anda doğrudan olaya müdahalede bulunuyor. Tabi bunu aslında bir tür hayatta kalma refleksi gibi de düşünebiliriz; öğrenilmiş veya kabullenilmiş çaresizlik olarak da. Yani parazit olarak yaşamak onlar için bir yaşam tarzı ve bu bağlamda hiçbir kırmızıçizgileri bulunmuyor. Anne işte bu yüzden kızı için istese iyi bir dolandırıcı olurdu diyor.
Emek Sömürüsü
Ailenin ve temsil ettikleri alt sınıfın parazitler gibi bir yaşam sürdüklerinde herkes hemfikirdir diye düşünüyorum. Ancak ben parazit yaşamı sürenlerin sadece onlar olmadığını düşünüyorum. Bu filmi bir sistem eleştirisi olarak okumak gerekiyor. Üsttekiler de alttakilerden beslenerek hayatta kalma üzerine kurulu bir sistemde yaşıyorlar. Evin eski hizmetçisi kovulduğu zaman adamın yaşadığı telaş aslında bir muhtaçlık belirtisi. Sınıfsal hiyerarşide en üstteler ama alttakilere muhtaç bir yaşam sürüyorlar. Burada “Ama onlar alttakilere iş, para ve kalacak yer veriyorlar; bu parazit tanımına uymuyor” diye itiraz edebilirsiniz doğal olarak. Ancak söylediğim gibi bu film bir sistem eleştirisi. Üsttekileri dünyanın veya ülkelerin parasal kaynağını yiyen sömürü zihniyeti olarak görmemiz gerekiyor. Asla iyi niyetli değiller. Menfaatleri sona erdiği anda en küçük bir vefa kırıntısı göstermeden çalışanlarını nasıl kovduklarını unutmayın lütfen. Üsttekiler alttakilerin emeğini sömürüyor. Onları yaşam boyu bir hiç kalmaya mahkum ediyor. Emeklerinin karşılığını tam olarak vermiyor. İşçisin işçi kal mantığıyla yaklaşıyorlar olaya. Burada yine yönetmenin ince bir dokunuşuna şahit oluyoruz. Evdeki eski hizmetçi yıllardır onlar için çalışıyor. Çocuklarına bakıyor ve hiçbir zararını görmemişler. Adamın ekonomik imkanları çok geniş.
Sınıfsal Olmasa da Zihinsel Bir Çöplük
Platform filmindeki en üst katta yaşıyorlar ve görünüşe göre hep orada kalacaklar. Ama bunca imkanına rağmen hizmetçinin fazla yemek yemesi bile adamın gözüne batıyor. Sınıfsal olarak olmasa da zihinsel olarak nasıl bir çöplükte yaşadığının en güzel göstergesi bu konuşma. Gerçi adamın bir cümle sonrasında “Onun fazla yemek yemesi çok sorun değil; çünkü karşılığında çok iş yapıyor” dediği anlaşılıyor ama buradaki ince sistem eleştirisi hala geçerli. Üst tabaka işine yaradığı kadar katlanıyor hizmetçisine. Menfaati bittiği anda onu bir çöp gibi dışarıya atıyor. Hizmetçi kadın evden ayrılırken yağmurlu bir hava seyrediyoruz. Bu da bence mükemmel bir dokunuş. Yani evin kadını yıllardır evinde hizmetçi olarak çalışan birisini elinde bir bavulla yağmurlu bir gecede dışarıya atmakta bir sakınca görmüyor. Ona bir çöp muamelesini reva görebiliyor.
Filmle ilgili konuşmak istediğim başka şeyler olduğu için konuyu burada kesiyorum. Başta söylediğim gibi film bir sistem eleştirisi. Dolayısıyla filme adını veren parazit sadece belli bir sosyal kesimi hedef almıyor. Bu eksik bir yaklaşım ve yönetmenin yaptığı işi küçümsemek veya onu tam anlayamamak anlamına geliyor. Her iki taraf da aslında parazit tanımlamasına uyuyor.
Zengin Olmasına Rağmen mi? Zengin Olduğu İçin mi?
Ev sakinleri ortada yokken ortaya çıkan böcekler gibi ortalığa serildikleri bir zamanda yapılan bir konuşmada benim dikkatimi çeken felsefi bir yaklaşım dillendiriliyor. Baba ev sahibi kadın için iyi ve saf birisi; zengin olmasına rağmen diyor. Ama karısı hemen itirazı yapıştırıyor: Zengin olmasına rağmen değil; zengin olduğu için. Tam burada sizi bu sitede bulunan Platform film analizine yönlendirmek istiyorum. Orada alt katlara indikleri zaman yaşlı Trimagasi ve Goreng arasında geçen konuşmada söylediğim duruma çok yakın bir felsefi durum yaşanıyor burada.
Şimdi asıl soru şu: Ev sahibi kadın zengin olduğu için mi iyi? Yoksa zengin olmasına rağmen mi? Şimdi bu soruyu biraz açmak istiyorum.
İmkan ve güç sahibi olmadan konuşmak kolaydır. Ancak iktidara kavuştuktan sonra belli bir gücü eline aldıktan sonra değişmeden kalmak gerçekten çok zordur. Zayıf ve güçsüzken adalet – eşitlik- anayasal haklar diye feryat edenler güce kavuştuktan sonra birden bir zalime dönüşebilir. Bunun örneklerini hem dar dairede çevrenizde hem geniş planda politikada görebilirsiniz. Ellerinde güç ve iktidar olmadığı için dün mazlum gibi görünenler veya gerçekten de öyle olanlar eğer kumaşları ucuz ve kalitesizse bir anda güce kavuşunca bir canavara dönüşebilir. İnsanların gerçek kalitesi zayıfken, güç, imkan ve iktidar sahibi değilken asla ortaya çıkmaz. Cem Yılmaz’ın Karakomik filmlerden birincisi bunun muhteşem bir örneği… Bu sitede incelemesi bulunuyor. Karakomik filmlerin birincisinde arabalı vapurda garson olarak çalışan Ayzek’in dönüşümü anlatılıyor. Güce kavuştuktan sonra geçirdiği değişim… Onu şiddetle tavsiye ederim…
Yani Kadın Haklı Mıydı?
Kadın tabir yerindeyse bir hamamböceği gibi yaşadığı bir zamanda eğer zengin olsaydım ben de iyi olurdum diyebiliyor patavatsızca. Ancak gücü elde ettiği anda eski hizmetçiyi ve kocasını bir sinek gibi ezmekten ve polisi aramaya çalışmaktan çekinmiyor. Kadının yalvarmalarını hiç ama hiç umursamıyor; verdiği parayı az bulduğu için muhtemelen onu da hiç önemsemiyor. Demek ki kadının zengin olsaydım ben de iyi olurdum sözü boş bir kuruntudan ibaret. Bu arada aynı durumu sığınaktan yaşayan adam ve kadın için de söyleyebiliriz. Zayıfken ve muhtaçken kadının ayaklarına kapanan kişi gücü eline alır almaz adeta bir canavara dönüşüyor.
Fakir Ailenin Davranışsal Değişimi
Bu duruma işaret eden harika bir sahne daha yer alıyor filmde. Filmin en başlarında serseri bir adam pencereye yakın bir yere işiyor. Normalde hemen tepki vermeleri gerekiyor ama ilginç bir şey oluyor. Adamı uyarmak bir yana onu kızdırmaktan bile korkuyorlar. Az sonra bu serseri adama Ki Wo’nun arkadaşı müdahale ediyor. Bu basit müdahaleyi yapan kişi ailenin gözünde adeta kahramana dönüşüyor. Çünkü o çocuk bir üniversite öğrencisi. Bu kadarcık sınıfsal fark bile onlar için önemli bir prestij haline geliyor. Ama benim asıl söylemek istediğim bu değil. Aynı olay filmin sonlarına doğru da gerçekleşiyor. Ancak bu kez inanılmaz bir şey oluyor. Ki Woo adamı dövmek için dışarıya çıkıyor. Sadece o değil babası da arkasından fırlıyor. Peki neden? Değişen şey neydi? Önceden çekindikleri adamın üzerine bu kez neden korkmadan yürüyorlar? Nedeni az önce bahsettiğim durum. Artık tüm aile bireyleri iş sahibi ve para kazanıyorlar. Kendilerini dışarıdaki serseriden üstün görüyorlar. İşte bu gerçekleştiği an bu adama karşı daha önce gösterdikleri yaklaşımı tamamen çöpe atıyor ve kaba kuvvete başvuruyorlar. Güçlü olan haklıdır prensibiyle hareket ediyorlar. Hâlbuki tam tersi olmalı… Haklı olan güçlü olmalıydı…
Demek ki başta sorduğum sorunun cevabı şu oluyor: Zengin olmasına rağmen; zengin olduğu için değil.
Kim Filmin Sonunda Neden Katil Oldu?
Baba Kim, filmin başından itibaren diğerlerine göre daha farklı bir çizgide yer alıyor. Aslında o daha önceden farklı iş deneyimlerinde bulunmuş. Hatta anladığımız kadarıyla girişken birisiymiş de… Ancak belki beceriksizlikten belki de başka nedenlerden ötürü yaptığı işlerde iflas etmiş… Bu da onu öğrenilmiş çaresizliğe itmiş. Aslında o filmin sonlarına kadar pes etmiyor. Hayata tutunmaya çalışıyor. Dikkat ederseniz filmin başlarında kutu katlama işini profesyonelce yapan bir video görüyor. Diğerleri öğrenilmiş çaresizlik belirtileri gösteriyor ama o videoya dikkatle bakıyor ve kısa sürede kutuları aynen videodaki kadın gibi katlamaya başlıyor. Ama bunu kimse fark etmiyor tabi ki.
Karısına ona hamamböceği yakıştırması yaptığı zaman o gerçekten kızmıştı ve rol yapmıyordu. O parazit olarak yaşamayı diğerleri gibi içselleştirebilmiş birisi değil. Ama belli bir çaresizlik içerisinde ve bu kısır döngüden dışarıya çıkamıyor.
Masanın altında bir böcek gibi saklanırken ev sahibi Park’ın sözlerine bir anlam verememişti. Park onun koktuğunu söylüyordu. Ama kokunun adını bir türlü koyamıyordu. Aracın içerisine yayılan kokuyu tarif etmek için benzetmeler yapıyordu. Park gerçekten de bir koku duyuyordu ve bunu uydurmuyordu; çünkü o an Kim’in orada olduğunu bilmeden onun kokusunu almıştı.
Parazit film incelemesinin tamamını 25. Kare Youtube kanalından seyredebilirsiniz.