İçinde Yaşadığım Deri, İspanyol sinemasının en vurucu yapımlarından bir tanesi. Bence filmin başarısının altında yatan iki önemli faktör bulunuyor. Etkileyici bir kurgu ve muhteşem bir oyunculuk. Filmin zamansal akışı düz ilerlemiyor. Kimi zaman yıllar öncesine uzanan zamansal akış filmin eksik parçalarını bir bir ve sağlam bir şekilde yerine koyuyor. Bizler de aslında hep gözümüzün önünde duran ama bir türlü cevabını bulamadığımız soruların cevabını bu sayede buluyoruz. Eğer bu film düz ilerleyen bir zamansal akışa sahip olsaydı bu etkiyi asla veremezdi.
Antonio Banderas, bu yapımda karakterin yaşadığı psikolojiyi o kadar muhteşem canlandırmış ki performansı çoğu zaman bizi bile ürkütmeye yetiyor. Onun sergilediği bu performansı hiç şüphesiz ki filmin kalitesini bir tık yukarıya taşımış.
Filmi Konusu
İçinde Yaşadığım Deri filminde Antonio Banderas çok başarılı bir plastik cerrahı canlandırıyor. Robert isimli bu cerrah yanma, böcek ısırması gibi dış etkilere dayanabilen bir tür sentetik cilt tasarlıyor. Doktor, bu sentetik cildi kendi evi içerisinde bulunan gizemli birisi üzerinde deniyor. İnsan üzerinde deneyler yapmak bilimsel etik kurallarına aykırı olduğu için bu deneyini hiç kimseyle paylaşmıyor.
Yazının bundan sonraki kısmı spoiler içermektedir.
Asla Unutmayacağım
Bu söz bence filmin özet cümlesi: “Ben (yaşananları) asla unutmayacağım!”. Acılı bir baba ve aynı zamanda eşini kaybetmiş bir koca intikam almak isterse ne kadar ileri gidebilir? Hayattaki en sevdiği varlıkları elinden alınan bir adam bunu yapan kişiden nasıl bir intikam alabilir? İşte film bizlere insan doğasının intikam almak için neler yapabileceğini gösteriyor. Ancak filmin sonlarında unutmayan ya da affetmeyen kişinin sadece Robert olmadığını görüyoruz.
Film diğer taraftan her yanlışın aslında insanı ister istemez kısır bir döngüye sokabileceğini de gösteriyor. Robert’ın eşi evlerine sığınan bir kanun kaçağından hoşlanıyor ve onunla evden kaçmaya karar veriyor. Gördüğümüz kadarıyla Robert eşiyle bir sorun yaşamamış. Ekonomik durumları çok iyi… Ancak buna rağmen eşi böyle çılgınca bir karar vererek yanlış bir adım atıyor. Bir yönüyle diğer herkesin atacağı yanlış adımların başlangıcı işte bu yanlış karar oluyor.
Bilindiği gibi Robert’ın kızı annesinin ölümünden etkileniyor ve psikolojik tedaviye alınıyor. Bu sırada Robert’ın attığı bir yanlış adımı Norma’nın doktorundan öğreniyoruz. Kendisi de bir doktor olan Robert belki bunun da verdiği cesaretle kızını hastaneden dışarıya çıkarıyor (Bu sahnede Robert doktorun Norma için “Sosyalleşmesi iyi olur.” dediğini aktarıyor ama sonuçta onu tam olarak iyileşmeden hastaneden çıkaran kişi kendisi…)
Kızının tam olarak iyileşmediğini bildiği için gözlerini onun üzerinden hiç ayırmıyor. Uzaktan da olsa onu takip ediyor. Dikkat ederseniz Norma’yla sorun yaşayacak kişi Vicente aslında davetli olmadığı bir yere gidiyor. Onun orada olmaması gerekiyordu. Yaptığı bu yanlış bir kişinin ölümüne ve kendi hayatının da sonsuza kadar değişmesine neden oluyor.
İntikam Soğuk Yenen Bir Yemektir
Robert, kızını öldüren kişiyi hayat boyu çıkamayacağı bir yere hapsediyor. Vicente, adım adım bir kadına dönüşüyor ancak son sahnede yakaladığımız önemli bir detay bulunuyor. Bilindiği gibi normal bir cinsiyet değiştirme operasyonunda hastaya hormon tedavisi de uygulanıyor.
Çünkü bu durum sadece bir kabuk değişiminde ibaret değil. Vicente, normal şartlarda kadınsı birisi değil; kadınlara ilgi duyan normal birisi. Robert’ın intikamının en acı yönlerinden birisi bu. Robert, sadece onun kabuğunu değiştiriyor; hormonlarına dokunmuyor. Dolasıyla Vicente, kadın bedeninde bir erkeğe dönüşüyor ve derisinin içerisine hapsoluyor. Filmin adı zaten da buradan geliyor (Yani o yeni bedenini kabullenmiyor. İçerisinde yaşıyorum ama ben o değilim…). Robert’ın aldığı intikamın belki de en acı ve acımasız yönü buydu. Erkek hormonlarına sahip birisini bir kadın bedenine hapsetmek…
Robert Eserine Hayranlık Duyuyor
Vera, Robert’ın eşinin yüzüne sahip. Aslında Robert’ın annesi olan hizmetçi kadının ve onun oğlunun, Vera için birisini anımsatıyor, deme nedenleri bu.
Dikkat ederseniz Robert’ın Vera’ya karşı duyduğu öfke yavaş yavaş yok oluyor. Robert onu sanki bir sanat eserini, bir tabloyu seyreder gibi izliyor. Zaman içerisinde kendi eserine hayranlık duymaya başlıyor. Öfkesi kayboluyor ve Vera’ya karşı gardı düşüyor. Robert’ın içindeki kin ve öfke birkaç yakınlaşmadan sonra yerini tamamen güvene ve hayranlığa bırakıyor. Bu durum onun bakışlarına bile yansıyor.
Ancak Robert’ın unuttuğu şey Vera’nın derisinin içerisine hapsedilmiş mahkum olduğu… Onun televizyonda gördüğü yoga öğretmeninden öğrendiği bir ders bulunuyordu. Vera kendi içerisinde bir sığınak inşa etti ve oraya kimsenin ulaşmasına izin vermedi. Onun içerisinde bulunan kor gazetede kendi resmini gördüğünde adeta alevlendi. Bu ateş önce en yakınında duran Robert’ı yaktı. Robert üzerine doğrultulan silahı gördüğünde gözlerine inanamıyordu. Kusursuz sanat eseri kendisine nasıl silah doğrultabilirdi? Onun görmediği ya da göremediği bu bastırılmış duyguları annesi görebiliyordu. Robert’ı uyarmak istedi ancak koskoca plastik cerrah bu muhteşem sanat eserine kusur kondurmak istemiyordu. Robert’ın kapalı gözleri ancak üzerine silah doğrulduğu zaman açılabilmişti ama iş işte çoktan geçmişti.
Evet, intikam soğuk yenen bir yemek… Ancak intikam duyguları besleyen kişi sadece Robert değildi. O bunu hiç ummadığı ve en zayıf olduğu anda ancak anlayabilmişti.
The Skin I Live In- İçinde Yaşadığım Deri film incelemesini 25. Kare Youtube kanalından seyredebilirsiniz.
İntikam almayı isteyebilecek biri zaten hiçbir zaman iyi insan olmamıştır. Filmde farkettigim şu ki karakterlerin hiçbiri sıradan insani zaafiyetleri olan kişiler değil, aksine çok hırslı, istediğini almak için gözü dönmüs karakterler. Evdeki hizmetli de dahil ( ki zaten o da doktorun annesi ) Ayrıca dip not: doktorun karısının kaçtığı kişi doktorun üvey kardeşi, herhangi kanun kaçağı değil.
İntikam kelimesi özünde söylediğiniz anlamı taşıyor bu net. Filmle ilgili kısmı gerçekten karışık…
Vicente’ın ve Robert’ın psikolojik durumlar ayrı ayrı ele alınmalı diye düşünüyorum…
Ancak sonuçta söylediğiniz noktada ben çok hırslı olmayı ve amacına erişebilmek için gözlerinin dönmesini de bir zaaf olarak niteliyorum.
Durmayı bilmeyen sınırlarını bilmeyen insanlar da bir tür zaaf yaşıyorlar.
Bu filmde anlamadığım bir şey daha var. Doktor kendi yarattigi için mi Vincent’ e hayran oluyor yoksa karısına duyduğu özlem mi onu bu kadar büyük bir hata yapacak noktaya götürüyor. Diğer yandan nasıl olur da o yaşta bir erkek sadece görüntüden bu denli etkilenebildi? Eğer güzellik bu kadar ağır bir zaafsa doktor için zaten en başından karısını da sevmemiş olmalı, belki güzelliğine hayrandi. Eğer kendi yaptığı işe hayran kaldıysa o zaman da sanki narsist bir tutum sergilemiş oluyor. Bu kısım bu filmde benim için muamma.
Benim yorumum kendi yarattığı esere hayranlık duyduğu yönünde. Çünkü en baştan beri bu alana baş koymuş birisi.. sonra intikama yöneliyor.. sonra intikam hisleri köreliyor ve yarattığı şeyi izlemeye başlıyor. ona hayran oluyor istemeden… bu bir zaaf. ona gerçekten hayran olmasaydı gardını düşürmezdi. Narsistliğe çıkıyor aslında tüm yollar evet.