“Hayatım boyunca bir dakika bile mutlu olmadım.”
Joker’e ait (Joaquin Phoenix) bu cümle onun psikolojisini iyi tahlil edebilmek için çok önemli. Film boyunca Joker’in daha doğrusu Arthur’un toplum tarafından adım adım nasıl dışlandığına şahit olduk. Arthur, şiddete karışmayan ve her ne kadar sağlıklı bir birey gibi konuşamasa da çoğu zaman nazik birisiydi.
O, sokaklarda kendi halinde çalışırken saldırıya uğrayan, tekmelenerek dayak yiyen birisi. İş arkadaşları onu bir ucube olarak görüyorlar. Sonrasında palyaço olarak çalıştığı yerden kovuluyor. Psikologla yaptığı konuşmalardan onun tam yedi çeşit ilaç kullandığını öğreniyoruz. Ancak tüm bunlar sadece bizim gördüklerimiz…
Filmin sonlarına doğru korkunç bir gerçeği öğreniyoruz. Bu gerçek onun çocukluğunda annesinin evinde işkence görmesi ve hatta bu yüzden akıl sağlığını kaybetmesi… Bruce Wayne’in yanında gördüğümüz kişinin söyledikleri doğruydu. Arthur’un annesi akıl sağlığı yerinde olmayan birisiydi ve oğlunu aslında bu hale getiren kendisiydi. Bu arada Arthur kendisinin aslında evlatlık olduğunu da öğreniyor.
Çocukken üvey annesinden gördüğü işkenceler, büyüdüğü zaman toplumdan dışlanması, iş arkadaşları tarafından ucube olarak görülmesi, işini kaybetmesi, doktoru da dahil kimseyle iletişim kuramaması, ardından annesinin anlattığı her şeyin bir yalandan ibaret olduğunu anlaması… Evet, tüm bunlar ve fazlası üst üste geldiği zaman Arthur hayatta yapayalnız kalıyor. Ancak onu kelimenin tam anlamıyla çıldırtan önemli bir gelişme daha oluyor.
Kendisine Gülünmeyen Komedyen
Onun hayatta tutunduğu ya da onu hayata bağlayan en önemli ideali bir komedyen olabilmek. Ekranda seyrettiği popüler televizyon şovu sunucusu onun idolü… Annesiyle beraber televizyon karşısına geçtiğinde kendisini yarışmaya çıkarak birkaç cümle söyleyen birisi gibi görüyor. Burada gerçeği bilmediğimiz için “Demek ki onun geçmişinde böyle güzel bir yaşanmışlığı bulunuyor” deyip geçiyoruz. Ancak onun tüm bunları adeta bir şizofren gibi hayal ettiğini sonradan göreceğiz.
Arthur işte atıldıktan sonra çıktığı ilk stand up gösterisinde gülme hastalığından ötürü istem dışı kahkahalar atıyor. Bunu filmin pek çok yerinde yapıyor aslında… Bu görüntüleri videoya alan birisi bunları Arthur’un idolü diyebileceğimiz sunucuya ulaştırıyor. Hasta annesine refakat eden Arthur birden kendi videosunu en sevdiği stand up gösterisinde alaya alınırken seyrediyor.
Ne yediği dayaklar, ne gördüğü işkenceler, ne toplumdan dışlanması ne de şizofren hayalleri… Bunların hepsi onu etkilese ve ağır travmalar yaşatsa da onu yıkamamıştı… Çünkü hayata tutunabileceği hayalleri vardı. Komedyen olacaktı… O insanları güldürmek için vardı… Herkesi gülümsetebilirdi… Ancak televizyonda kendisiyle alay edilmesi onun kaldıramayacağı kadar ağırdı. Kendisiyle alay ediliyordu hem de en sevdiği programın sunucusu tarafından…
Arthur filmin sonlarına doğru davet edildiği programa çıkıyor ve hayranı olduğu adamı gözünü bile kırpmadan öldürüyor hem de canlı yayında…
Maskeler Korkaklar İçindir
Onun bu hareketi onu sokaklarda taşkınlık çıkaran palyaçoların gözünde bir kahramana dönüştürüyor. Palyaçolar maske takıyordu. Ancak o yüzüne makyaj yapmıştı. Çünkü Joker maskelerin ardına saklanmanın korkaklık olduğunu duymuştu… Artık o Arthur kimliğini tamamen parçalamış ve Joker’e dönüşmüştü. Kendi ifadesiyle kaybedecek hiçbir şeyi yoktu… Zor konuşan ya da çok az konuşan Arthur gitmiş yerine felsefi cümleler kurabilen ve seri konuşan bir psikopat gelmişti.
Final Sahnesinde Yaşananlar
Finalde onu akıl hastanesinde ayaklarından kanlar akarak ilerken görüyoruz. İşte o an onun kendisiyle konuşan kadın doktoru da öldürdüğünü anlıyoruz. Evet, bu sahne bize Arthur karakterinin tamamen ortadan kaybolduğunu ve yerini Joker’e bıraktığını gösteriyor.
Evet o artık kaybedecek hiçbir şeyi olmayan, hayatta bir insanın başına gelebilecek neredeyse tüm felaketleri yaşamış ve insan öldürmeyi bir komedi gibi gören bir psikopat… Ya da nam-ı diğer JOKER…
Filmde En Çok Etkilendiğim Sahneler
– Filmin başında yerde tekmelenirken saldırganların birisinin şu cümlesi: “Vurun… Bu zayıf… Hiçbir şey yapamaz…” Bu cümleyi onun zihinsel yapısını şekillendiriyor. Çünkü o gelecekte bir daha yere düşmek ve zayıf olmak istemeyecek.
– Filmin en vurucu sahnesi bence Arthur’un en sevdiği televizyon şovmeni tarafından alaya alındığı sahne. Bu onu yaşama bağlayan en sağlam ipin koptuğu an aslında…
– Joker’in evine gelen arkadaşını makasla deşmeden önceki sakinliği… Evet, bu sahne de muhteşemdi. Bir saniye sonra adamı deşecek ama o kadar sakin kalabiliyor ki… İnanılmazdı… Duvara tutunarak yaptığı hareket avını ağına düşürmüş bir örümceği andırıyordu. Kapıyı zaten kilitlemişti. Elleriyle duvarı tuttuğunda gerçekten ürkütücüydü… Diğer taraftan adamı deştikten sonra cüceye kapıyı açarak nazikçe dışarıya göndermesi de çok iyiydi.
– Metroda hiç beklemediğimiz bir anda kendisine tekme atan adamı vurması da gerçekten şok edici bir sahneydi. Sokakta tekmelenirken olduğu gibi yerde kalacağını düşünüyorduk ama hepimizi şok etmeyi başardı.
Joker’in Öne Çıkan Bazı Özellikleri
Film boyunca ağır başlı birisi olarak seyrettiğimiz Arthur inanılmaz bir değişim geçirerek Joker’e dönüşüyor. Joker’in bazı özelliklerinin ön plana çıktığını görüyoruz. Bunları şöyle sıralayabilirim.
– Joker her önüne gelene zarar veren ve hiçbir kriteri olmayan bir psikopat değil. Belli kriterleri var. Kendisine iyi davranan ya da iyilik yapan cüve arkadaşına zarar vermiyor örneğin. Ancak işten atılmasına sebep olan arkadaşını delik deşik ediyor.
– Joker’in zenginlere karşı ve kapitalist düzende üst tabakada yer alan insanlara karşı bir kini var. Bu nefreti 30’lu yaşlarına kadar sürekli ezilmiş ve hor görülmüş olmasından besleniyor.
– Joker tam bir psikopat. Acıma duygusu bulunmuyor. İnsan öldürmeyi eğlenceli buluyor. Ona göre şakalar sübjektiftir. Cinayet işlemeyi diğer insanların eğlenceli bulmayabileceğini kabul ediyor.
– Onun en büyük özelliklerinden birisi ne yapacağının kestirilememesi… Bir anda hiç kimsenin aklına bile gelmeyecek çılgınlıkları yapabilecek bir kapasitesi var.
Joker film incelemesini 25. Kare Youtube kanalından seyredebilirsiniz.